Araştırmalar, Erdoğan’ın geleneksel AK Parti tabanı dışından da oy alarak ilk turda seçimi kazanacağını gösteriyor. Burada, Erdoğan’ın hangi siyasi-toplumsal kesimlerden oy alacağı önem kazanıyor. Erdoğan’ın hemen hemen her parti tabanından belli oranlarda destek bulmakla beraber en yüksek desteği milliyetçi-muhafazakâr kulvarda siyaset yapan partilerin tabanından alacağı anlaşılıyor. AK Parti dışında milliyetçi-muhafazakâr kulvarda siyaset yapan en büyük parti MHP. Nitekim araştırmalar, Erdoğan’a MHP tabanından %15-20 oranında destek çıkacağını ortaya koyuyor.
İhsanoğlu MHP tabanının daha kolay anlaşabileceği özelliklere sahip olduğu halde, neden CHP tabanından aldığı desteği MHP tabanından almıyor?
CHP ve MHP, siyasi vizyonları birbirine uyumlu olduğu için değil, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek için ortak bir aday üzerinde uzlaştılar. Bu ortaklığın CHP’den çok MHP’yi zor durumda bırakacağı belliydi. Çünkü ‘Erdoğan karşıtlığı’ CHP tabanını mobilize edebilecek bir dinamik iken, MHP tabanını CHP ile ortaklığa razı edecek kadar güçlü bir dinamik değildi. Bu zorluğun üstesinden gelmek üzere, CHP, cumhurbaşkanı adayının MHP tabanına daha yakın olmasına rıza gösterdi. Ancak, anlaşılan bu ‘fedakârlığa’ rağmen, MHP’nin taban direnci ortadan kaldırılabilmiş değil. MHP tabanı açısından Erdoğan karşıtlığı, CHP ile ortaklığı mümkün kılacak kadar güçlü bir duyguya dönüşmediği müddetçe de bu böyle devam edecek gibi görünüyor. Bu görüldüğü için, Bahçeli son günlerde görülmemiş düzeyde sert açıklamalarla doğrudan Erdoğan’ı hedef alıyor, Erdoğan’ın kendisine cevap vermesini arzuluyor ve bu şekilde tabanda Erdoğan karşıtlığının güçlenmesini bekliyor.
Ancak bu o kadar kolay olacak gibi görünmüyor. Seçmen, liderlerin günübirlik konuşmalarından öte, geniş bir zaman diliminde tevarüs ettiği, tecrübe ettiği tutumlar üzerinden tercihte bulunuyor.
Türkiye’de siyasal tutumlar, en geniş düzlemde, çevre-merkez, toplum-devlet, bürokrasi-siyaset ve demokrasi-vesayet gibi ikilikler üzerinden belirleniyor. Çok partili siyasal yaşama geçtiğimiz 1950 seçimlerinden beri, seçmen bu iki ana eksen etrafında kümeleniyor. Bu iki ana eksen, siyasi istikrar dönemlerinde iki büyük siyasi parti etrafında kümelenirken, siyasal bunalım dönemlerinde birden fazla siyasi parti tarafından temsil edildi.
2000’lerden bu yana seçmen, etnik ve dini duyarlılıklarına hitap eden dört siyasi parti etrafında kümelenmiş durumda. Olağan siyasal koşullarda, seçmen ile siyasal partiler arasında, etnik ve dini tutumlarla örtüşen sahici bir ilişki bulunuyor. Ancak, toplum-devlet, demokrasi-vesayet veya siyaset-bürokrasi gibi daha genel-esaslı dinamiklerin siyasal faaliyetin merkezine yerleştiği durumlarda, etnik ve dini duyarlılıklar seçmenin tutumunu belirleyici özelliklerini yitirebiliyorlar.
Son on yılın siyasal faaliyetlerine anlam veren temel dinamik vesayete karşı verilen demokrasi mücadelesi oldu. Bu mücadele, etnik kimlik taleplerini içerse de, etnik duyarlılığının siyasetin ana ekseni olmasına zemin hazırlamadı. Bu nedenle, çoklu siyasi gündemler iki ana gündeme indirgendiğinde, AK Parti ve CHP siyasi faaliyetin başat aktörleri haline gelirken, MHP ve HDP siyasal anlam kaybına uğradı.
Bu durumun en somut örneği 12 Eylül 2010 referandumunda görüldü. Demokrasi-vesayet mücadelesinin anlamlandırdığı referandum, AK Parti ve CHP’yi iki karşıt siyasi eksenin başat aktörleri kılarken, MHP ve BDP’yi ya bu eksenlerden birine katılma veya kendisini ayrıştırma tercihiyle karşı karşıya bıraktı.
Aynı tutumlar, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de tekrarlanıyor. Erdoğan ile İhsanoğlu üzerinden, referanduma benzer şekilde ‘yeni Türkiye’-‘eski Türkiye’ mücadelesine sahne olan seçimler, AK Parti ve CHP’yi siyasi gündemi belirleyen aktörler konumuna getirirken, MHP ve HDP’yi zorluyor.
Her iki örnekte de, BDP/HDP ana eksenlerden birine katılmak yerine kendisini ayrıştırmayı tercih ederken, MHP CHP eksenine katılmayı tercih etti. MHP’nin CHP eksenine katılması, her iki seçenekte de, Anadolu’daki milliyetçi-muhafazakâr seçmeninin tepkisine yol açtı.
Anadolu’daki milliyetçi-muhafazakâr seçmen, siyasetin AK Parti-CHP aktörlüğünde şekillendiği durumlarda, oy verdiği MHP’nin CHP eksenini tercih etmesine razı olmuyor. Kuvvetle muhtemel, aksi bir tercihe de MHP’nin Ege ve Akdeniz’deki seçmeni razı olmayacaktır.
Bu, MHP’nin ancak etnik gündemde birleşen iki farklı seçmen bloğuna sahip olmasından kaynaklanan yapısal bir sorun olup Bahçeli’nin Erdoğan’ı hedefe oturtan öfkeli konuşmalarıyla çözülecek gibi görünmüyor.
[Akşam, 05 Ağustos 2014]