Önce ABD Başkanı Trump “Suriye’den çekileceğiz” minvalinde bir konuşma yaptı. Ardından Paris’te Macron-PKK görüşmesi sonrasında Le Figaro PKK menşeili bir iddiayla kuyuya bir taş attı. Bu iki gelişme “ABD Suriye’den çekilecek, yerini Fransa’ya bırakacak” şeklinde aceleci yorumları beraberinde getirdi. Daha da ilginci bir iki gün önce bir Macron-Trump görüşmesi gerçekleşmiş ve Beyaz Saray görüşme notuna “Türkiye’yle Suriye konusunda işbirliğinin önemi” satırlarını eklemişti. Elysee’nin PKK görüşmesi sonrası yayınladığı not ise skandal bir “Türkiye’yle SDG arasında arabuluculuk” teklifini içeriyordu. Yorumlar aceleciydi çünkü ne ABD Suriye’den çekiliyordu ne de çekilse bile Fransa ABD’nin boşluğunu doldurabilirdi.
Trump Ohio’da seçmenlerine yaptığı konuşmada daha önce de kullandığı “DEAŞ’ı biz halledeceğiz, Suriye’yi başkaları halletsin” tarzı bir söyleme yine başvurdu. Trump için ilk olmayan bu tarz bir açıklamadan “Suriye’den çekilme” senaryosu çıkarmak en baştan doğru değildi. Meselenin iki yönü var. Birincisi, bu ifadelerin Trump’ın kişisel görüşleri olması. DEAŞ Trump’ın seçim vaadiydi ama Suriye hiçbir zaman olmadı. “Çok yakında” ifadesi de yanıltmasın; zaman göreceli bir kavram. DEAŞ’ı bitirmeyi askeri bir hedef olarak kodluyor Trump ve kontrol haritası kağıt üzerinde DEAŞ’tan temizlenince “misyon tamamlandı” denilecek. Fakat Suriye Trump’ı da Putin’i de aşan bir mesele. İki liderin farkı ise Putin’in Suriye meselesini çözebileceğini düşünmesi; Trump’ın ise meseleyi çözemeyeceğini bilmesiyle birlikte Suriye’yi çok da önemsememesi.
Meselenin ikinci yönü ise Rusya’yla gerginliğin bu denli tırmandığı, İran’ı sınırlandırmanın ulusal güvenlik doktrininin başköşesine yerleştiği ve DEAŞ’ın geri dönmesi sendromunun yaşandığı bir dönemde ABD’nin hiçbir şekilde Suriye’den çekilmeyeceği. ABD’nin askeri ve istihbarat yapılanmaları bırakın çekilmeyi, Suriye’deki varlıklarını daha verimli hale getirmenin hesaplarını yapıyorlar. ABD’nin Suriye politikasını Trump’ın kampanya konuşmaları değil, büyük oranda CENTCOM’un miyopik projeleri beliriyor. CENTCOM da PKK’yla birlikte Suriye’de devam eden işbirliğini öngörüyor.
Gelelim Fransa’ya. Her ne kadar Elysee’nin metni PKK-SDG ayrımı yapsa da, sorunlu olarak gördükleri PKK’nın bile Fransa’da cirit attığını herkes biliyor. Suriye öncesinde de PKK’nın güvenli sığınaklarından birisiydi Fransa. Suriye ile birlikte ise PKK’yı (SDG deseler de) DEAŞ’la mücadelede ortak edindiler. Halihazırda Suriye’de PKK’nın kontrol ettiği bölgelerde Fransız özel kuvvetleri zaten var. Macron Suriye üzerinden kendisi için bir dış politik hikaye yazma, “Suriye’de süreçlerin içerisinde ben de varım” deme gayretinde. Afrin’deki ayarsız çıkışlarını ve arabuluculuk teklifini Macron’un henüz olgunlaşmamış siyasi kariyeri açısından okumak lazım. Varsayım olsa da Fransa Suriye’de ABD’nin boşluğunu dolduracak imkan ve nüfuza sahip değil. PKK Suriye’nin “Çiftlik Bank”ı, yatırımcısını en sonunda mağdur ediyor. Fransa’nın Suriye’de gereksiz yere Türkiye’yi karşısına alması ise siyasi olgunlaşmanın her aktör için ne kadar elzem olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin Fransa’yla ilişkilerini güçlendirmeye çalıştığı böyle bir zamanda Elysee’nin Suriye’yi siyasi idman sahası olarak görmeyi bırakıp Türkiye’ye hüsnü mukabele etmesi lazım.
Suriye’de PKK’ya yatırım yapan kaybedecek, Türkiye’nin dostluğuna yatırım yapan ise kazanacak.
[Akşam, 2 Nisan 2018].