Selahattin Demirtaş'a nihayet beklediği talimat ulaşmış. "Susma, bir şeyler söyle" diye fısıldamışlar kulağına. Daha geçen ağustos "PYD (PKK) Fırat'ın batısına geçecek, siz de suyun bu tarafından mal mal bakacaksınız" diye seslenmişti Türkiye devletine. Niye Cerablus'ta DEAŞ'ı vurmuyorsunuz diye efeleniyordu. Gel zaman git zaman DEAŞ Cerablus'tan temizlendi. Dabık bile alındı. El Bab'a doğru yola çıkıldı. DEAŞ'la mücadele tarihinde kimsenin gösteremediği beceriyi Türkiye gösterdi. Seninki sus pus. Mal mal sus pus yani! Ama emir demiri keser. Talimat gelince konuşmuş. Mevzu Suriye değil ama. PKK'nın Türkiye faaliyetlerinin savunusu da değil. Konu, Türkiye'nin Musul operasyonuna katılması. Birleşik şer kuvvetleri Türkiye sözcüsü "sen önce Antep'i IŞİD'den temizle sonra gel Musul'u temizle" diye buyurmuş! Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükümetine hitaben söylüyor bunu. Yani Türkiye Cumhuriyeti devletine. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "sahada da olacağız masada da" diyerek Türkiye'nin kararlı duruşunu ortaya koyuyor. Bu da sahaya derhal yansıyor. Türkiye, eğer ki Suriye'de Fırat Kalkanı Operasyonunu başlatamamış olsaydı bugün Musul operasyonu diye bir şey olmazdı. Eğer ki Türkiye, Musul'da kararlı tutumunu sürdürmezse o takdirde DEAŞ sorunu yeni boyutlar kazanır, bölgedeki istikrarsızlık, kaos ve insani krizler daha da büyür. Türkiye sahada ve masada olmadığında Ortadoğu'yu "otuz yıl savaşları"na sokmak isteyen uluslararası statüko kendisine rahat bir zemin bulmuş olur. Türkiye DEAŞ'la hem içeride hem dışarıda canhıraş bir şekilde mücadele ederken Türkiye'yi DEAŞ'a yardım etmekle suçladılar. Kimler? FETÖ'cüler, PKK'lılar ve Esadçılar. Bugün bile utanmadan bu yalana sarılıp uluslararası alanda propaganda yapıyorlar. Fakat bunun bir karşılığının olmadığını göremeyecek kadar da aptallar. Ama yiğidi öldür hakkını yeme. Müthiş bir tespit yapmış bu Demirtaş. "Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren temel hata, ırkçılık, mezhepçilik ve milliyetçiliktir" demiş. Eksiği var, fazlası yok. Eksiği şu. Bu kan gölünün ortaya çıkmasına, ırkçılığın, mezhepçiliğin körüklenmesine yol açan bir başka unsur var. O da sömürgecilik. Batı sömürgeciliği. Ama bunu Demirtaş söyleyemez. Amerikancılıktan başka bir çıkar yolu olmadığını düşünüyor. Bir başka şeyi daha söyleyemez. "Bağlı bulunduğum örgüt, yani PKK Ortadoğu'da ırkçılığı körükleyen, toplumsal barışı alt üst eden bir terör örgütüdür" diyemez. Demirtaş aksine PKK'yı övmeye devam ediyor. Hiç utanmadan, devleti bu ülkede on binlerce insanın kanını akıtmış, canını yakmış terör örgütü ile işbirliği yapmaya davet ediyor. İşbirliği yapmadığı için suçluyor. Evet hala bunu yapıyor. Türkiye'nin Suriye'de "bir yanına PYD'yi, öbür yanına PKK'yı" alması gerektiğini söylüyor. Türkiye PKK'yla da, bağlı bütün bileşenleriyle de hem kendi sınırları içinde, hem de Suriye ve Irak sınırları içinde mücadele veriyor. Vermeye de devam edecek. Türkiye kendi sınır güvenliği ve ulusal barışı için Irak'ın da Suriye'nin de toprak bütünlüğünü savunuyor, insani krizlerin önlenmesi için canla başla çalışıyor. Meşru bir çerçeve içinde, haklı bir dava için mücadele ediyor. O yüzden sen sus Selahattin! Yine mal mal sus!
[Sabah, 20 Ekim 2016].