Hey gençlik, gençlik, gençlik / Avarelik günleri
Ne tatlıdır o yok mu / Duymamak yokluğunu
Dünyada hiçbir şeyin.Behçet Necatigil’in Gençlik şiirinin bu dizeleri, modern zamanlarda kavramsallaşan gençliği, dört başı mahmur halde tasvir eden edebi örneklerden biridir. Necatigil’in yanı sıra gençliği acılarıyla, sevinçleriyle, çıkmazlarıyla ele alan Tarık Buğra, Peyami Safa, Oğuz Atay, Necip Fazıl Kısakürek ve Nazım Hikmet gibi pek çok edebiyatçı, eserlerinde gençliğe ve genç karakterlere sık sık yer vermiştir. Nitekim ülkemizde gençler ve gençlik edebiyat dünyamızda olduğu gibi mütemadiyen ülke gündeminin üst başlıklarından birini teşkil etmiştir. Yakın tarihimizde yaşanan özellikle politik hareketlerin en önemli aktörleri gençler olmuştur. Bu nedenle yakın tarihimize göz attığımızda görülür ki; “10 yılda 15 milyon genç yaratan” genç cumhuriyet, sonraki yıllarda yarattığı bu gençlikle sorun yaşamış ve yakın zamana kadar gençler, rejimi tehdit eden kimi zaman irticacı, komünist, anarşist vb. pek çok etiketlenmeye mazhar olan bir grup olmuştur. Bu nedenle, daha düne kadar söz konusu gençler olduğunda, devlet hemen savunmaya geçmiş ve bu grubun tek tipleşmesi için elindeki pek çok aracı kullanmıştır. Pek çok genç bunun bedelini ya cezaevlerinde geçen yıllarıyla ya da hayatlarıyla ödemişlerdir. Yaşanan bu çalkantılı süreçlerin travmasını atlatmak oldukça güç olmuştur, izlerinin tam anlamıyla silindiğini söylemek ise zordur.
DEĞİŞEN GENÇLİK ALGISI
Sancılı geçen uzun zamanların ardından, özellikle son yıllarda özel bir sorun kaynağı olmaktan çıkmaya başlayan Türkiye gençleri, hem ulusal hem uluslararası arenada önemli bir beşeri sermaye olarak daha fazla kıymet görmektedir. Gençler ve gençlerin dinamizmi artık devlet tehdidi olarak görülmekten ziyade, ülkenin kalkınmasının bir motor gücü mahiyetindedir. Yaşanan bu güzel gelişmelerin yanında, gençlerin günümüzde eğitim ve çalışma hayatına tam olarak bütünleşememeleri, birçok sosyal sorunu beraberinde getirme riski taşımaktadır. Hem devlet nezdinde hem toplum nezdinde gençlik algısında güzel değişmelerin yaşanması tüm taraflar açısından sevindiricidir. Ancak, gençleri ele alırken sadece belli başlı konular üzerine odaklanmak çok doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Her ne kadar son zamanlarda, gençlere verilen önem dolayısıyla gençlik üzerine yapılan çalışmalar artmış, başta genç işsizliği olmak üzere gençlerin sorunlarını ele alan çok sayıda araştırma yapılmış olsa da, çocukluktan yetişkinliğe geçişte okullaşmanın anahtar faktör olarak ele alınması, arkasından, yetişkinliğe geçişin gecikmesi ve serbest zamanların nitelikli değerlendirilememesi gibi sorunları beraberinde getirmiştir.
GENÇLERE VASİYETNAME
Gençlerin okul sürelerinin uzaması ve dolayısıyla evlilik ile çalışma hayatlarını geç başlatmaları, serbest zamanlarının da artmasına neden olmuştur. Peki, okul dışında gençlere kalan serbest zaman nasıl kullanılmaktadır? SETA Vakfı’nın geçen hafta kamuoyu ile paylaştığı ve 10.174 gence ulaşarak yaptığı Türkiye’nin Gençlik Profili isimli çalışma, Türkiye’de gençlerin serbest zamanlarını nasıl ve ne ile geçirdiğini görmek adına önemli veriler sunmaktadır. Örneğin, gençler, serbest zamanlarını en çok TV izleyerek (yüzde 56,8) geçirmektedirler. TV izlemeyi, sırasıyla kitap, dergi ve gazete okumak (yüzde 40,8) ile internette sosyal medya ağlarına katılmak (yüzde 37,2) takip etmektedir.
Ortaya çıkan tablo, daha öncesinde yapılan pek çok gençlik araştırmasının çıktıları ile karşılaştırıldığında şaşırtıcı değildir, fakat oldukça düşündürücüdür. Nitekim, televizyon izlediğini belirten katılımcılara bu soruya mütakiben televizyonda en çok hangi programları izlemeyi tercih ettikleri sorulduğunda, gençler, yüzde 52,2 oranında yerli dizi yanıtını vermiştir. Bunu yüzde 19,8 ile haber programları takip etmiştir. Toplumun televizyonda, hem çok şikayetçi olduğu hem de en çok tercih ettiği yerli dizileri izlemesine paralel olarak, gençler de televizyonda en çok yerli dizi izlemeyi tercih etmektedirler. Dahası, her ne kadar katılımcılar kitap, dergi ve gazete okumayı, internette sosyal medya ağlarına katılmaya göre daha fazla sıklıkla belirtmiş olsa da, bunun ne kadar gerçekleri yansıttığını sınamak için katılımcıların gazete ve dergi okuma sıklıklarına ilişkin sonraki soruları enine boyuna incelemek gerekmektedir. Buna göre, gençlerin üçte biri gazete okumamakta ve neredeyse onda dokuzu herhangi bir dergi takip etmemektedir.
Türkiye’ye okuma alışkanlıklarının genel eğilimine bakıldığında, gençlerin okuma oranlarının düşük olması, esasında çok şaşırtıcı değildir. Ancak, gençlerin serbest zamanlarını daha çok görsel medya araçları ile geçirmeleri, gerçekliklerini bilgiden ziyade enformasyon üzerinden oluşturmalarına neden olmaktadır. Bundan dolayı, gençlerin kendi çevrelerinde ve dünyada yaşanan olay ve olguları anlamaları ve anlamlandırmaları da güçleşmektedir. Bunun yanı sıra, gazete satış oranlarının nüfusa oranla bu kadar az ve dergilerin ömürlerinin çok kısa olması da gençlerin gazete ve dergi okuma durumları ile örtüşmektedir aslında. Oysa üstat Cemil Meriç Bu Ülke isimli eserinde özellikle dergilerin nesiller için ne denli önemli olduğunu şöyle ifade etmiştir: “Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet ve intihar”. Ancak şunu da belirtmek de fayda vardır, toplumun geneline göre, gençlerin okuma oranları muhtemelen ortalamanın üzerindedir. Dolayısıyla, okuma sorunu bir başına gençlerin sorunu değildir.
DİJİTAL GENÇLİK?
Araştırmada, gençlerin serbest zaman faaliyetlerini nasıl ve ne ile geçirdiklerini tespit etmeye yönelik önemli sorulardan bir diğeri, internet kullanımı üzerine olmuştur. Katılımcı gençlerin yüzde 79,6’sı “İnternet kullanıyor musunuz?” sorusuna olumlu yönde cevap verirken, %20,4’ü olumsuz cevap vermiştir. Bilgi ve teknoloji çağında olduğumuzu varsayarsak ve internete erişimin artık sadece bilgisayarlar üzerinden değil mobil telefonlar, tabletler üzerinden de sağlanabildiği düşünüldüğünde yüzde 20’lik genç kesimin hâlâ internet kullanmadığını ifade etmesi oldukça şaşırtıcıdır. İnternet kullanmayanların oranının bu denli yüksek olmasının nedenleri araştırılmalıdır. Eğer bu bir tercih ise telaşlanacak bir durumun olmadığı söylenebilir, ancak internetin kullanılmaması imkânsızlıklardan kaynaklanıyorsa, bunu gidermeye yönelik bir takım iyileştirmeler yapılmalıdır. Düzenli internet kullandığını ifade eden yüzde 79’luk gruba aynı soruyu takiben interneti daha çok hangi amaçla kullandıkları sorulduğunda ise gençlerin verdiği yanıtlar sırasıyla sosyal iletişim (yüzde 55,1), eğlence (yüzde 37,9) ve eğitim ile araştırma (yüzde 36,7) olmuştur.
Buna göre, Necatigil’in yukarıda belirtilen dizelerinde çizdiği gençlik profilini anımsatan bir tablo ortaya çıkmıştır. Öyle ki, gençler interneti eğitim ve araştırmadan ziyade ağırlıklı olarak sosyal medya ve eğlence amaçlı kullanma eğilimi göstermektedirler. Esasında gençlerin interneti daha çok eğlence ve sosyal medya amaçlı kullanmalarında çok da fazla yadırganacak bir durum yoktur. Ancak eğitim ve araştırma amaçlı kullanım oranlarının eğlence ve sosyal medya kullanımına nazaran bu denli düşük olması, gençlerin kitap, dergi vb. kaynaklara olan ilgisizliği ile birlikte düşünüldüğünde, daha da vahim bir hal almaktadır.
Gençlerin sadece serbest zaman aktivitelerini nasıl geçirdikleri üzerinden gençler ve gençlik hakkında bir kanaate varmak elbette yeterli olmayacaktır. Yine de gençlerin serbest zaman etkinlikleri oldukça öğreticidir. Zira elimizdeki veriler, gençliğin potansiyelini ne derece değerlendirebildiğimiz hakkında zihinlerde soru işaretleri uyandırmaktadır. Zamanlarının büyük bir dilimini televizyon ve bilgisayar karşısında ve genellikle pasif bir şekilde geçiren bireylerin dinamizmini ne kadar sürdüreceği üzerine sadece gençlerin değil, ailelerinin, bu konuda ilgili yöneticilerin ve eğitimcilerin de uzun uzun düşünmeye ihtiyacı vardır. Zaten gençlik sorunları bir başına gençlikten sorumlu bakanlık tarafından değil, gençlik, eğitim, çalışma ve sosyal politikalardan sorumlu bakanlıkların birlikte çalışmasıyla çözülebilir.