Türkiye'de olan bitene bakıp da "biz bu oyunu gördük" diyorlar ya, inanmayın. Bu oyun yeni. Türkiye, ilk defa böylesi bir tertiple karşı karşıya. 2002'den sonra Türkiye, hemen her alanda köklü değişimler yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Bunun önünü almak isteyen statükocular ellerinden geleni yapıyorlar. Neler yapmadılar ki?
Medya vesayeti ile değişimci aktörleri sınırlamaya, onların yenilikçi politikalarına engel olmaya çalıştılar. Tabii ki Aydın Doğan'ın başrollüğünde.
Askeri vesayeti canlı tutmak için ellerinden geleni yaptılar. "Darbe tehdidi"ni hatırlatarak AK Parti siyasetini, "Menderes'in trajedisi"ne vurgu yaparak Erdoğan'ı kuşatmaya çalıştılar.
Eften püften nedenlerle "rejim krizi" çıkarmaya kalktılar.
Cumhuriyet tehlike altında deyip halkı sokaklara çıkarmaya çalıştılar.
Muhalefette yer alan siyasi partileri rejim krizi edebiyatının sözcüsü haline getirdiler.
Yüksek yargıyı devreye sokup AK Parti'yi kapatmaya çalıştılar.
Bu adımlara rağmen 2011 seçimlerinde AK Parti büyük bir başarı elde etti. Sonrasında "inşa dönemi" başladı. Siyasetin aptalca hislerle, anlamsız korkularla değil, rasyonel gerekçelerle şekillenmeye başladığı bir dönemdi bu. Erdoğan bu dönemde "halkın iktidarı"na hiç kimseyi, hiçbir cemaati, zümreyi ortak etmeyeceğini açıkça gösterdi.
Sergilenen diğer oyunlar tutmadığında ve Erdoğan'ın sözümona "uzlaşmaz tutum"u netleştiğinde yeni oyunlar sahnelenmeye başladı. İlk sahnelenen oyun Gezi başkaldırısıydı. Yeni başkaldırı yöntemleriyle bütün muhalefetin derlenip toparlandığı ve hedefte R. Tayyip Erdoğan'ın olduğu bir isyan ortamı oluşturuldu. Ardından 17-25 Aralık darbeleri geldi. Devreye Gülen çetesi sokuldu. Bu çetenin bürokrasideki ve uluslararası alandaki varlıkları kullanılarak Erdoğan devrilmeye çalışıldı.
Bu iki girişim doğrudan hedefine ulaşamadı ama 30 Mart yerel seçimlerinde ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu iki girişimin meyvelerinin toplanacağı ümit edildi. O da olmadı.
Bu kez devreye milliyetçi Kürt muhalefeti ve HDP sokuldu. Önce sokak denendi. 6-8 Ekim barbarlığı yaşandı. Bu barbarlığın ağır maliyetleri olsa da tüm Türkiye sathına yansımadı. 7 Haziran seçimlerinden de beklenen sonuç alınamadı. AK Parti tek başına iktidar olamadı fakat en güçlü iktidar alternatifi olarak sahada kalmaya devam etti.
PKK, tam da böylesi bir ortamda bütün Erdoğan düşmanlarının tezahüratlarıyla sahaya indi. Örgütlü bir terör şebekesinin bu kez hedefi vuracağı ümit edildi. Hükümetin kurulamadığı, bir "iktidar boşluğu" algısının oluştuğu bir dönemden daha iyi bir zaman olamazdı! Ümit edilen, PKK'nın Güneydoğu'da halkın ayaklanmasını temin etmesi ve bununla Erdoğan'ın alaşağı edilmesiydi. O da olmadı, halk PKK'nın çağrılarına kulak vermedi.
Şu anda yeni bir oyun daha devreye sokulmuş durumda. Planlanan, MHP etrafında örgütlenen radikal Türk milliyetçilerini sokağa sürmek ve onları örgütlü radikal Kürt milliyetçileri ile karşı karşıya getirmek. Ve oradan da bir iç savaş ortamı yaratmak.
Şu anda Gezi'deki "örgütsüz kalabalıkların vandalizmi"ni, "örgütlü kalabalıkların vandalizmi" alıyor. Bunun daha yıkıcı olacağı varsayılıyor. Dahası, bu vandalizmin faturası da PKK'ya yahut MHP gençliğine değil hiçbir dahilleri olmadığı halde AK Parti gençlik teşkilatlarına yıkılmak isteniyor.
Evet sahnelenen oyun yeni, fakat bir sorun var. Bu yeni oyun, eski sahneye, eski seyircilere göre dizayn edilmiş. Yeni seyircilerin oyunculara, oyunu kurgulayanlara "hadi başka kapıya" deme ihtimali çok yüksek...
[Sabah, 10 Eylül 2015]