1990’ların sonunda yaşanan Asya krizinden sonra popüler hale gelen "ilk günah" (original sin) argümanı bugün yeniden gündemde. Borç krizi ile karşı karşıya kalan, IMF, Dünya Bankası ve Asya Kalkınma Bankası gibi kurumların yanı sıra Çin ve Hindistan gibi bölge ülkelerinden de destek isteyen Güney Asya ülkelerinin durumu bugün geçmiştekiyle neredeyse aynı.
"Yabancı para cinsinden borçlanma gereği" olarak tanımlanan ilk günah, daha spesifik olarak "kısa vadede göz boyama, siyasi motivasyonlar veya kısa vadeli diğer avantajlar düşünülerek; orta ve uzun vadeli yüksek kur ve faiz gibi riskleri üstlenmek" olarak açıklanabilir. Buna göre, ülkeler kendi para birimleri ile borçlanamaz, uluslararası ticarete dayalı ödemelerini dahi kendi para birimleri ile yapamazlar.
Eichengreen, Hausmann ve Panizza’ya göre bu ilk günahın temel belirleyicisi ülkelerin düşük kredi notları ve büyüklükleridir. Burada bahsedilen Asya ekonomilerinin mevcut durumu da bu teoriye oldukça uygun. Daha farklı bir ifadeyle, söz konusu Asya ülkeleri kısa vadeli ve yabancı para cinsinden borçlanmanın getirdiği sorunlarla baş etmeye çalışıyor gibi görünüyor.
Bu durum ülke ekonomilerini; faiz değişimleri, para politikası ayrışması, fiyat hareketleri ve kurlardaki değişimlere karşı daha kırılgan hale getiriyor. Dahası, akan sıcak para ve göz boyayan krediler, ilgili ülkelerde reformları ve mali dengeye yönelik adımları da geciktiriyor.
Belki de bir anlamda, bugün, başta ABD olmak üzere Batının karşılıksız bastığı paralarla sahte bir refah ortamı yarattığı, dünyanın geri kalanından sıfır faizli krediler topladığı düzenin özünde sorgulanmaya başlayacağı; milli paralarla ticaret, yerel para birimleri ile borçlanma ve cari açığın dizginlenmesi başta olmak üzere, portföy cinsi borçlanmaya karşı başka alternatiflerin geliştirileceği yeni bir dönemeçteyiz.
Dış borçlanma ve ödemeler dengesi
Dünyanın enerji ve gıda krizi ile baş etmeye çalıştığı, enflasyonist sürecin yeni bir sıkılaştırma politikası dönemine girdiği, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın devam ettiği, Kovid-19 salgınında uygulanan kapanmaların etkisinin sürdüğü, ABD ve Avrupa’dan Çin’e kadar birçok bölgede resesyon endişelerinin gerçeğe dönüştüğü bir dönemde Güney Asya’daki düşük ve orta gelirli ekonomiler de yeni bir borç, ödemeler krizi ve rezerv açığı sorunu ile karşı karşıya.Bu doğrultuda Güney Asya, 2022 yazını nispeten hareketli geçiriyor. 1997’deki Asya Krizi’ni andıran yüksek dış borç ve ödemeler dengesi açıkları, gözleri yine bu bölgeye çekti. Söz konusu Asya ekonomileri, ciddi bir ekonomik darboğaz içinde. Sri Lanka, Pakistan ve Bangladeş, IMF’den borç isteyen son Asya ülkeleri oldular. Bu durumun büyüyerek bölgesel bir ekonomik krize dönüşme ihtimali konuşuluyor.
Güney ve Güneydoğu Asya’daki Pakistan, Sri Lanka, Bangladeş, Nepal ve Laos gibi düşük ve orta gelirli ekonomiler, borç yükleri ve kırılgan makro-finansal yapıları (eriyen döviz rezervleri) nedeniyle birer birer sarsılıyor ve IMF gibi kurumlardan destek almak zorunda kalıyorlar. Kalkınma ve bütçe finansmanı için dış fonlara bel bağlayan bu ekonomilerden en son Bangladeş, önleyici amaçlı da olsa, IMF’den döviz rezervi desteği talebinde bulundu.
Çoğunluğu Hindistan’ı çevreleyen bu düşük ve orta gelirli Güney Asya ülkeleri, bugün, yüksek borç yükleri, artan borçlanma maliyetleri, yüksek enflasyon oranları ve azalan rezerv sorunları ile baş etmek için yardım arayışında. Başta Pakistan, Sri Lanka ve Bangladeş olmak üzere söz konusu ülkeler; ödemeler dengesi, bütçe açıkları ve yeni dönemin iklim değişikliği ile mücadele, karbon emisyonunu azaltmaya yönelik yatırımları için de finansman desteği ihtiyacı duyuyorlar.
Bunun haricinde, söz konusu ülkelerin neredeyse tamamının en belirgin ortak özelliklerinden biri de Çin’in BRI projesi kapsamında altyapıya yönelik yüklü ve karşı konulmaz tekliflerle gelen krediler kullanmaları ve Çin’e borçlanmaları. Çin, bu kapsamda en azından 70 farklı ülkede yollar, köprüler, limanlar, demiryolları ve barajlar gibi dev altyapı yatırımlarını, kredi kullandırarak hayata geçiriyor.
Dünyanın enerji ve gıda krizi ile baş etmeye çalıştığı, enflasyonist sürecin yeni bir sıkılaştırma politikası dönemine girdiği, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın devam ettiği, Kovid-19 salgınında uygulanan kapanmaların etkisinin sürdüğü, ABD ve Avrupa’dan Çin’e kadar birçok bölgede resesyon endişelerinin gerçeğe dönüştüğü bir dönemde Güney Asya’daki düşük ve orta gelirli ekonomiler de yeni bir borç, ödemeler krizi ve rezerv açığı sorunu ile karşı karşıya.Doğrusu, 1997’deki Asya krizinden sonra, düşük ve orta gelirli birçok ülke bu sorundan kaçınmak için uzun dönem borçlanmalarını ulusal para cinsinden yapmaya başlamıştı. Ancak hızlıca kalkınabilmeyi uman bazı bölge ülkeleri ise bugün bir anda ciddi bir borç yükü içinde buldular kendilerini. 1997’deki krizde olduğu gibi, bölgeye para akışı kesilince de nakit finansman eksikliği yaşandı, para birimleri değer kaybetti, döviz rezervleri erimeye başladı. Söz konusu ülkelerde göze çarpan sorunlar;
- Yabancı krediler, dış finansmana aşırı bağımlılık,
- Düşük ve orta gelirli, yüksek borçlu ve kırılgan ekonomiler olmaları,
- Yüksek enflasyon, artan dış borçlar ve siyasi istikrarsızlıklar,
- Alınan kredilerin kısa ve orta vadede gelir getirici olmaması,
- Yüksek küresel enflasyon karşısında düşük büyüme oranları,
- Zayıf siyasi iktidarlar, yolsuzluk ve de iktidarın aynı ailelerde olması şeklinde özetlenebilir.
Rusya-Ukrayna Savaşı da emtia fiyatlarını artırarak, emtiada dışa bağımlı bu Asya ülkelerinin rezervlerini eritti. Özellikle gıda ve enerji fiyatlarındaki artışlar, son dönemde, düşük ve orta gelirli birçok Güney Asya ülkesinde ödeme krizleri ve dış borç artışına neden oluyor. Azalan rezervler ve artan enerji fiyatları, temel ithalat ürünlerine erişimi dahi zorlaştırıyor.
Pakistan; IMF ve Suudi Arabistan gibi siyasi ortaklarından gelen finansal desteklerle ayakta kalmaya çalışırken, aile şirketi gibi yönetilen Sri Lanka’da biten rezervler, enerji ve ilaç gibi temel ihtiyaç malzemelerinin dahi ithalatını durdurdu ve hükümet devrildi.
Bangladeş’te de artan enerji ithalatı ve azalan uluslararası rezervler sorun olmaya devam ediyor. Bangladeş’in sadece Çin’e BRI üzerinden borcunun 4 milyar dolar olduğu hesaplanıyor. Bangladeş ve Nepal, döviz rezervlerini korumak için ithalata (özellikle de lüks tüketime) yönelik talebi kısmaya başladı. Laos’un da sınırlı döviz rezervleri nedeniyle batma riski çok yüksek görünüyor.
Zaman içinde, tıpkı Nepal ve Sri Lanka gibi, turizm ve benzeri temel endüstrilere bağımlı ve yüklü borca sahip Maldivler (borç/GSYH oranı yüzde 146) gibi diğer Güney Asya ekonomilerinde de yeni borç krizleri görülme ihtimali yabana atılmamalı.
Borç krizi ile karşı karşıya kalan, IMF, Dünya Bankası ve Asya Kalkınma Bankası gibi kurumların yanı sıra Çin ve Hindistan gibi bölge ülkelerinden de destek isteyen Güney Asya ülkelerinin durumu bugün geçmiştekiyle neredeyse aynı.
Daha ağır ekonomik reformlar ufukta
Düşük ve orta gelirli ülkelerin 1980'ler ve 90’lardan kalma borç-kur–rezerv krizlerine girişi bugün tekrar ediyor. Daha spesifik olarak, henüz kalkınmasını tamamlayamamış bu ülkelerin, uyguladıkları aşırı neoliberal politikalarla borç sarmalına düşmesi; maliyetleri bir anda artıran gıda, enerji ve salgın gibi etkilerle de bu borçları sürdüremeyerek iflas bayrağı çekmesi kaçınılmaz oluyor.Sri Lanka, Mayıs 2022’de, Güney Asya’da temerrüde düşen ilk ülke oldu, ancak son ülke olmayacağı kesin. Hindistan’ı çevreleyen Güney Asya ülkeleri birer birer borç ve ödeme krizi yaşıyor. Yüksek enflasyon, finansal sorunlar, sıfırlanan rezervler ve artan borç yükleri bölge ekonomilerini zorluyor. Bölge ülkelerine akan sıcak ve göz boyayan krediler, ilgili ülkelerde reformları ve mali dengeye yönelik adımları da geciktirdi. Bundan sonra ise daha acı reçeteler, daha ağır ekonomik reformlar gerekecek.
Belki de bir anlamda, bugün, başta ABD olmak üzere Batının karşılıksız bastığı paralarla sahte bir refah ortamı yarattığı, dünyanın geri kalanından sıfır faizli krediler topladığı düzenin özünde sorgulanmaya başlayacağı; milli paralarla ticaret, yerel para birimleri ile borçlanma ve cari açığın dizginlenmesi başta olmak üzere, portföy cinsi borçlanmaya karşı başka alternatiflerin geliştirileceği yeni bir dönemeçteyiz.
[AA, 23 AÄŸustos 2022].