TÜRKİYE'NİN YENİ MERKEZ BANKASI POLİTİKALARI İHTİYACI
2008 yılında etkileri derinden hissedilmeye başlayan 'küresel finans krizi'nden bu yana ekonomik gelişmeler politika yapıcıların gündemini tarihte eşine az rastlanır bir biçimde meşgul etmeye başladı. Birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke gibi, Türkiye de kriz sonrası ekonomi politikalarına yeni bir soluk getirmeyi amaçlıyor.
Dolayısıyla ekonomi politikalarının bu sıklıkta tartışılmasına şaşırmamak gerek.
Son dönemde yaşanan tartışmaların odak noktalarından biri faiz, enflasyon ve büyüme arasındaki ilişki. Şüphesiz; bu üçlü arasındaki ilişkiyi kavrayabilmek için enflasyon çeşitlerinin anlaşılması gerekiyor. Temelde iki farklı enflasyondan söz edebiliriz: talep enflasyonu ve arz enflasyonu. Talep enflasyonu, bir ekonomideki toplam talebin üretilen mal ve hizmetlerden daha fazla olması durumunda, fiyatlar genel seviyesinin yükselmesidir. Arz enflasyonu ise; ücret, kira ve faiz gibi üretim faktörlerine yapılan ödemelerin ve/veya enerji ve hammadde maliyetlerinin artması sonucunda fiyatlar genel seviyesinde görülen artıştır.
Eğer bir ülkede talep enflasyonu var ise, merkez bankasının faizleri arttırmasının, toplam talebi azaltarak enflasyonu düşürmesi beklenir. Öte yandan, arz enflasyonunun olduğu bir durumda, merkez bankasının faizleri arttırması veya düşürme konusunda isteksiz davranması üretim maliyetlerini arttıracağından enflasyonu daha da körükleyecektir.
DÖVİZ KURUNDAKİ OYNAMALAR
Peki, Türkiye en çok hangi çeşit enflasyondan dertlidir? Son iki yılın tüketim harcaması rakamlarına baktığımızda talepteki artıştan dolayı enflasyonun hedeflenenin üzerinde gerçekleştiğini söylemek çok zor. Bu durumda hedefini şaşan enflasyonun sebeplerini maliyetlerdeki artışta aramak daha doğru olacaktır. Türkiye yüksek miktarda enerji ithal eden bir ülkedir. Üretim maliyetlerinin önemli bir unsuru olan petrol fiyatlarının Haziran 2014'e kadar üç haneli rakamlarda seyretmesi enflasyonun son yıllarda hedeflerin üzerinde gerçekleşmesinin önemli bir nedenidir. İkinci olarak, Türkiye enerjinin yanı sıra sanayi üretiminde de yoğun olarak ara malı ithal eden bir ülkedir. Doların 2012'den beri artış eğiliminde olması, ithal ara mallarının fiyatlarını arttırarak enflasyon üzerinde baskı oluşturmaktadır.
Üçüncü olarak, Gezi Parkı eylemleri öncesinde yüzde 4,6'ya kadar inen faiz oranlarının yükselmesi, hem kamu hem de özel sektörün finansman maliyetlerini arttırarak enflasyonun yükselmesine neden olan bir başka faktör olmuştur. Bu üç faktörle ilgili gelişmeler ilerleyen dönemde hem enflasyonu ve hem büyümeyi etkileyecektir. Petrolün varil fiyatının 55 dolar seviyesine inmesi enflasyonun düşmesi açısından Türkiye için olumlu bir gelişmedir. Petrol fiyatlarındaki bu düşüşün, enflasyonu azaltma etkisini zaten iyiden iyiye yaşamaya başladık.
Döviz piyasasından ise maalesef son dönemde olumlu haberler gelmemekte. Dolar ve Euro'nun TL karşısında değer kazanmaya devam etmesi enflasyon hedefini zorlamakta. FED'in bu yıl içerisinde faizleri arttırma kararı vermesine yönelik beklenti de döviz kuru üzerinde baskı oluşturuyor.
Türkiye'de de Merkez Bankası petrol fiyatları ve döviz kurundaki gelişmeleri ele alarak, faiz konusunda karar vermeye çalışıyor. Petrol fiyatlarındaki düşüş, faizleri indirme konusunda Merkez Bankası'nın elini güçlendirirken, Türk Lirasının değer kaybetmesi Merkez Bankası'nı daha ihtiyatlı davranmaya sevk ediyor.
KOORDİNELİ ADIMLAR ATILMALI
Merkez Bankası'nın ara toplantı yaparak faizleri bir miktar daha aşağıya çekmesi piyasalar tarafından fiyatlanmışken ara toplantıdan vazgeçildiğinin açıklanması kafaları karıştırdı. Kurda son günlerde yaşanan sıçramanın altında yatan önemli bir neden de bu kafa karışıklığıdır. Fiyat istikrarını sağlarken ekonomik büyümeden taviz vermemek için hem kamu hem de Merkez Bankası'ndaki politika yapıcıların koordineli bir şekilde hareket etmesi gerekmekte. Hükümet tarafından açıklanan ekonomik reform paketinin en kritik başlıklarından olan enerji ve ara malı tedarikinde dışa bağımlılığın azaltılmasına yönelik politikaların bir an önce hayata geçirilmesi şart. Merkez Bankası'nın da Türkiye ekonomisini güçlendirecek bu politikalara para politikası kanalından destek verecek şekilde faiz kararını yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Enerji, sanayi ve para politikasında bu şekilde atılacak koordineli adımlar, üretim maliyetlerini düşürerek ve üretkenlik artışına destek sağlayarak enflasyon ve büyüme hedeflerinin tutturulmasına yardımcı olacaktır.
[Sabah Perspektif, 14 Şubat 2015]