Bayram tatilinden dolayı içeride ekonomiye dair haber ve veri akışının oldukça az olduğu bir haftayı geride bıraktık. Küresel piyasalar açısından da bu haftanın çok hareketli geçmediğini söyleyebiliriz. Koronavirüs kısıtlamalarının gevşetilmesi neticesinde Avrupa, ekonomik aktivitede hissedilir bir iyileşme yaşıyor. Euro Bölgesi'nde Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) temmuz ayında son 21 yılın en yüksek seviyesini gördü. Hizmetler sektörü salgının başında imalat sanayi ile arasında oluşan farkı iyiden iyiye kapattı. Avrupa'da ekonominin canlanması ve siparişlerin artıyor olması bizim açımızdan iyi haber. Avrupa Birliği'ne (AB) gerçekleştirdiğimiz ihracat yılın ilk altı ayında oldukça iyi bir performans sergiledi. Hem demir-çelik gibi ara mamuller hem de hazır giyim ve deri gibi nihai ürünlerde AB'ye ihracatımız yılın ilk yarısında yüzde 50'nin üzerinde artış kaydetti.
Kritik Önem Taşıyor
Ara malı ve işgücü tedarikinde yaşanan sıkıntılardan dolayı ABD ve Birleşik Krallık'ta PMI rakamları temmuzda hız kaybetti. Ancak, yine de endeks değerleri ekonomik aktivite için eşik olarak kabul edilen seviyenin oldukça üzerinde. Ekonomilerin normalleşme yolunda ilerlediği bir dönemde vaka sayılarının yeniden artmaya başlaması bir risk teşkil ediyor. Birleşik Krallık, Fransa, İspanya, Hollanda ve ABD gibi gelişmiş ülkelerde esneyen kısıtlamalar ve delta varyantından kaynaklı olarak vaka sayılarında son günlerde kayda değer artışlar yaşanıyor. Aşılanmanın yüksek olduğu ülkelerde vaka sayıları yükselmesine rağmen hastaneye yatış oranları makul seviyelerde kalmaya devam ettiği için şimdilik delta varyantının ekonomide neden olabileceği olumsuz etkiler çok fazla hesaba katılmıyor. IMF Başkanı Kristalina Georgieva bu hafta katıldığı bir etkinlikte 2021 için daha önce duyurdukları yüzde 6'lık küresel büyüme tahminlerinin geçerliliğini koruduğunu belirtti. Vaka sayılarındaki artışların yeni kısıtlama önlemlerini gerekli kılıp kılmayacağının yanı sıra aşılamanın hızı ve etkinliği ekonomik görünüm açısından oldukça kritik olacak.
Türkiye'nin Yeşil Mutabakatı
Mevsim normallerinin üzerindeki sıcaklıklar ve yağışlar maalesef 'yeni normalimiz' oldu. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan seller ve orman yangınları çevre sorunlarının ne derece yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini gözler önüne seriyor. 1970'li yıllardan bu yana çevre problemlerini yüksek sesle dillendirmeye çalışanlar oldu; ancak siyasetçiler ve politika yapıcılar bu sese uzun yıllar kulak tıkadılar. Neyse ki çevre bilinci son yıllarda artıyor. Yine de işler mükemmel yürümüyor. Bu hafta İtalya'da gerçekleşen G20 Çevre Bakanları Toplantısı'nın sonuç bildirgesinde çevre sorunlarının üstesinden gelmenin insan refahı ve sürdürülebilir kalkınma için ne kadar hayati olduğu net biçimde beyan edilse de kömür kullanımının azaltılması ve fosil yakıtlara verilen sübvansiyonların kaldırılması gibi başlıklarla ilgili taahhütlerde G20 ülkeleri kesin anlaşmaya varamadı.
Gelişmekte olan ülkeler, uzun yıllar çevreyi sömürerek sanayileşmiş ve büyümüş ülkelerle aynı kefeye konulmak istemiyorlar. Haklı oldukları taraftalar var. Birçok küresel sorunda olduğu gibi burada da gelişmiş ülkeler iki yüzlü bir tutum içerisindeler. İşin bu boyutu ayrı. Ama çevre sorunlarıyla mücadeleyi ertelemenin gelişmekte olan ülkeler için de artık çok mümkün ve akılcı bir hamle olmadığını bilmeliyiz. AB, Yeşil Mutabakat isimli eylem planında 2050'de karbon nötr bir ekonomiye geçmeyi hedeflediğini tüm dünyaya ilan etmişti. Türkiye hem AB'nin bu yeni sürecine uyum sağlama hem de kendi yeşil dönüşümünü kurgulama yolunda hazırladığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı'nı geçen hafta resmi olarak duyurdu. Türkiye'nin kısa vadeli bazı ilave ekonomik maliyetleri göze alarak ekonomik kalkınma yolunda çevreyi önceleyen bir yaklaşım benimsemesinin orta ve uzun vadede çok ciddi faydaları olacaktır. Bu yaklaşımla diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif ayrışabiliriz.
[Sabah, 25 Temmuz 2021].