Küresel ekonomik kriz döneminde gelişmiş ülkeler, içinde bulundukları olumsuz koşullar nedeniyle başta ekonomik büyüme olmak üzere bir çok makro ekonomik göstergede sorunlar yaşarken, gelişmekte yani yükselen ülkeler gerçekleştirdikleri büyüme performansları ile göz kamaştırmıştır. Bu ekonomiler, aynı zamanda dünya ekonomisinde de yeni güçlerin ortaya çıkmasına ve dengelerin değişmesine önemli katkılar sağladı.
Ancak, ABD'de ekonomik toparlanma belirtileri, yani hem ekonomik büyümede hem de enflasyonda hedeflenen oranlara yaklaşmaları nedeniyle, Fed'in aldığı varlık alımlarını azaltma kararı ve faiz artırımı kararının beklenenden önce açıklanma olasılığı, yükselen ülkelerde kurlara, enflasyon beklentilerine, faiz oranlarına ve dolayısıyla ekonomik büyüme oranlarına etki ederek yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur.
Bu yeni dönem yükselen ülkeler açısından zor koşulları da beraberinde getirmiştir. Örneğin, faiz oranları açısından birinci sırada yer alan Brezilya, enflasyonun hedef aralığın üzerine çıkmasını önlemek amacıyla politika faizini belli aralıklarla artırmış ancak bugün yüksek faizle mücadele etmektedir. Hindistan enflasyonla mücadelede etmek ve tasarruflarını korumak, Endonezya ise enflasyonu düşürmek için faizleri yükseltmek zorunda kalmıştır.
Türkiye ise hem hedeflenen enflasyona ulaşmak hem de yabancı para akışının değişebileceği gerekçesiyle yüksek faizde kalmaya devam etmiştir.
BÜYÜME-ENFLASYON İKİLEMİ YAŞANIR MI?
Finansal piyasaların birbirine bağımlı hale geldiği günümüzde, Fed'in alacağı kararların küresel piyasalar üzerinde yapacağı etkiler nedeniyle dalgalanmaların odağında yer alan yükselen ülkeler yani gelişmekte olan ülkeler açısından kolay bir konjonktürde değiliz.
Dolayısıyla, değişik gerekçeler ile merkez bankalarının piyasaya müdahaleleri, ağırlıklı olarak yüksek faiz silahı olmuştur. Türkiye'de dahil olmak üzere yükselen ülkelerde ekonomik büyümenin hedeflenen oranların altında gerçekleşmesi ve yüksek faize rağmen enflasyonun da düşmemesi, büyüme-enflasyon trade-off yani ikilemi yaşanır mı sorusunun sorulmasına neden olmaktadır.
Tabii ki, her enflasyon seviyesinin ekonomik büyümeyi negatif etkileyeceğini söyleyemeyiz. Ancak, iktisat literatüründe enflasyon, belirli bir eşik seviyeyi geçmesi durumunda bunun ekonomik büyüme üzerinde negatif etkiler yapacağı tahmin edilmektedir. Burada sorulması gereken, peki bu eşik seviyesi nedir? Hemen söyleyelim, eşik seviyesi de ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir.
Küresel dalgalanmaların odağındaki yükselen ülkeler yani Türkiye gibi ülkelerde enflasyon ve büyüme konusunda ikilem yaşanmaması için, bu dönemde dış finansman ihtiyacının azaltılması, tasarruf oranlarının artırılması, daha doğrusu yapısal reformların hızlandırılması daha da önemli hale gelmiştir.
SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME İÇİN: DÜŞÜK ENFLASYON
Küresel piyasalardaki söz konusu gelişmeler doğrultusunda büyüme-enflasyon konusunda geçmiş tecrübelere bakmakta yarar vardır. Türkiye, 2001 krizinden sonra ekonomik büyümeyi gerçekleştirirken, enflasyonu da düşürdü. 2001 yılı sonunda yüzde 54,4 olan enflasyon oranı 2004 yılında tek haneye düşmüştür. 2012 yılında gerçekleşen yüzde 6,16 enflasyon oranı da 1968 yılından beri gerçekleşen en düşük enflasyon rakamı olmuştur.
Diğer taraftan, Türkiye 2001 krizinden sonra yaşanılan tüm olumsuzluklara rağmen ekonomik büyümede önemli bir performans gerçekleştirdi. Ekonomik büyümede gerçekleştirilen performans ile kişi başı milli gelirde de yaklaşık 3 kat artış kaydedilmiştir. Dolayısıyla, geçmişte hem enflasyonu düşürmeyi başarmış hem de ekonomik büyümede önemli bir başarı göstererek kanıtlanmış bir tecrübemiz vardır.
Büyümenin istikrarlı olmasındaki en önemli faktörlerinden biri kamu maliyesindeki disiplindir. Türkiye'de kamu maliyesi göstergeleri yani bütçe açığının ve borçlanmanın GSYH içindeki payı 2001 öncesi ile karşılaştırılmayacak kadar iyidir. Dolayısıyla, bütçe açığının ve borçlanmanın düşük olduğu durumlarda enflasyon ile mücadele etmek daha kolaydır. Bu koşullar, bu dönemin belki de en önemli avantajıdır.
Başbakan Davutoğlu'nun dile getirdiği konuların başında da kayıt dışı ekonominin azaltılması ve uygulanacak stratejinin belirlenmesi diğer taraftan kamuda hem israfları minimize edecek hem de kamunun elindeki atıl bütün kapasitenin belirlenip ekonomiye aktarılacak olması, Yeni Ekonomi 'de hem enflasyonun düşürülmesine hem de ekonomik büyümenin hızlanmasına güç katacaktır.
[Yeni Şafak, 29 Eylül 2014]