Türkiye'de yaşamak böyle bir şey işte... Sürekli dopdolu bir gündem, birinden diğerine atlayarak tartışıyoruz. Sonuç alınamayan koalisyon görüşmeleri, erken seçime nasıl gidileceği, PKK terörü ile mücadelenin geleceği, İncirlik'ten kalkan uçakların DAİŞ'i bombalaması, siyasal sistem tartışması ve diğerleri...
Birçoğu birbiriyle irtibatlı olan bu konulardan DAİŞ ile mücadele iç ve dış politika meselelerimizin tam ortasında yer alıyor; doğrudan ya da dolaylı olarak. DAİŞ, acımasız infazlarının yanı sıra sosyal medyayı eleman kazanmada en iyi kullanan terör örgütü olarak biliniyor.
DAİŞ, iki yıldır Ortadoğu siyasetinin en az analiz edilen ama en kullanışlı malzemesi durumunda. Birçok aktör güç mücadelesini DAİŞ üzerinden meşrulaştırıyor. Obama Yönetimi DAİŞ'le mücadeleyi Irak ve Suriye politikasının en kritik unsuru haline getirdi. Hem Rusya ve Çin gibi küresel güçlerin hem İran, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölgesel güçlerin masalarında DAİŞ politikası kritik bir dosya.
Kuşkusuz DAİŞ'le mücadeleyi siyasi ajandasının en istisnai yerine koyan aktör ise PKK/ PYD. PKK, 6-8 Ekim olaylarında Kürtler arasında AK Parti karşıtlığı üretmek için DAİŞ'i maharetle kullanmıştı. Kürt milliyetçiliği DAİŞ üzerinden Kuzey Suriye'de federe ya da bağımsız bir devlet kurmanın adımlarını atıyor. Türkiye ile ABD'nin Azez ile Cerablus arasında fiili güvenli bölge oluşturmada anlaşması üzerine PYD'nin Kuzey Suriye'de bir kuşak oluşturması önlenmiş oldu.
Suruç katliamına "misilleme" adı altında ateşkesi bozan PKK'ya devletin operasyonlarla karşılık vermesi örgütü hem Türkiye'de hem Suriye'de zora soktu. Bu sıkışmışlıktan kurtuluşun yolu belliydi; tekrardan DAİŞ kartına sarılmak. Nitekim Daily Telegraph'a mülakat veren PKK yöneticisi Cemil Bayık, Türkiye ile ateşkes için ABD'nin arabulucu olması amacıyla dolaylı görüşmeler yürüttüklerini açıklayıverdi.
ABD'yi buna ikna etmenin söylemi hazırdı; aksi takdirde DAİŞ'le mücadelede "Kürtler kaybedilirdi." Türkiye'nin DAİŞ ile mücadeleye daha etkin şekilde yöneldiği bu günlerde PKK'nın elindeki DAİŞ kartı eskisinden daha az kritik önemde.
Asıl mesele uzun bir süre daha bölge ve ülke gündeminde bulunmaya devam edeceği anlaşılan DAİŞ ile nasıl kapsamlı bir mücadele verileceğidir. Konunun askeri, güvenlik ve istihbarat boyutuna fazlasıyla odaklanırken DAİŞ'in ideolojisi ile mücadele gözden kaçıyor.
DAİŞ, cihat, bey'at, hilafet, el-vela ve'l bera, hicret ve tağut gibi İslami kavramları aşırı Selefi-Harici yorumuyla şiddeti kutsayan bir forma sokuyor.
Kendi yorumunu mutlaklaştıran ve diğer yorumların hepsini tekfire yönelen DAİŞ, İslam medeniyetinin zengin birikimini ve çoğulculuğunu tahrip eden bir araca dönüştü. Bu örgütün "gerçek İslam" adı altında sunduğu sapkın din yorumu ile mücadele için sosyal, kültürel ve dini zeminin güçlendirilmesi gerekir.
Yapılması gereken çoğulcu din anlayışının nitelikli temsilidir. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığı'nın DAİŞ raporunu bu yönde atılmış olumlu bir adım olarak görüyorum. Raporda çözüm yoluna işaret edilmiş: "
DAİŞ benzeri oluşumlara zemin hazırlayan bataklıkları kurutmanın yolu Malik bin Nebi'nin tabiriyle "ölü fikirler"i ayıklamaktan geçiyor. İnsanı önceleyen, hikmeti, maslahatı ve makasıdı gözeten bir din dilini üretmeye ve yaygınlaştırmaya çalışmak bir çözüm yolu olabilir."
DAİŞ'in sert dini yorumunun Sünni anlayışı temsil etmediğini a
DAEŞ'le Kim Mücadele Edebilir?
DAİŞ, iki yıldır Ortadoğu siyasetinin en az analiz edilen ama en kullanışlı malzemesi durumunda. Birçok aktör güç mücadelesini DAİŞ üzerinden meşrulaştırıyor.
Paylaş
Etiketler »
İlgili Yazılar