SETA > Yorum |
Çözüm Sürecinin Muhasebesi ve 17 Aralık Operasyonu

Çözüm Sürecinin Muhasebesi ve 17 Aralık Operasyonu

Türkiye'de 2013 yılında yaşanan gelişmeleri sıraladığımızda, uzun bir listeyle karşılaşırız. Lakin listenin kabarıklığına rağmen 2013'ün en önemli gündem maddesini, Kürt Sorunu'nun barışçıl ve siyasal yollarla çözülmesini hedefleyen Çözüm Süreci'nin oluşturduğu aşikardır. Meselenin sivil inisiyatifle çözülmesini amaçlayan ilk hamle olmasa da, dört unsuru bir araya getirmesi, Çözüm Süreci'ni diğer girişimlerden farklı kılıp başarıya ulaşma potansiyelini artırıyor.

Türkiye'de 2013 yılında yaÅŸanan geliÅŸmeleri sıraladığımızda, uzun bir listeyle karşılaşırız. Lakin listenin kabarıklığına raÄŸmen 2013'ün en önemli gündem maddesini, Kürt Sorunu'nun barışçıl ve siyasal yollarla çözülmesini hedefleyen Çözüm Süreci’nin oluÅŸturduÄŸu aÅŸikardır. Meselenin sivil inisiyatifle çözülmesini amaçlayan ilk hamle olmasa da, dört unsuru bir araya getirmesi, Çözüm Süreci’ni diÄŸer giriÅŸimlerden farklı kılıp baÅŸarıya ulaÅŸma potansiyelini artırıyor.

Kürt Sorunu'nun kalıcı çözümü için devlet aklında yaÅŸanan dönüÅŸüm, siyasetin sonuç tayin edici sahici bir aktör haline gelmesi, provokasyonlara karşı direncin yükselmesi ve çözüm parametrelerinin toplumsal meÅŸruiyete sahip olması, sürecin önünü açan temel etkenlerdir. Çözüm Süreci, bu dört parametrede yaÅŸanan deÄŸiÅŸimin eseridir. Birincisi; Kürt Sorunu'nun ülke siyasetini domine ettiÄŸi, üstelik ağır insani, siyasal ve toplumsal maliyet ürettiÄŸi 1980'ler ve 1990’larda, Türkiye’de devlet aklını Milli Güvenlik Kurulu (MGK) temsil ediyordu. Meseleyi "asayiÅŸ, terör, tehdit" üçlüsü etrafında deÄŸerlendiren, ulusal güvenlik sendromunun depreÅŸtirdiÄŸi kodlara döküp ona göre reçeteler öneren asker ağırlıklı MGK siyaseti, 90’lı yıllarına doÄŸru tıkandı. 2000’lere gelindiÄŸinde MGK’nın yapısının deÄŸiÅŸtirilerek sivillerin daha etkin olduÄŸu bir platforma dönüÅŸtürülmesi, devlet aklında da paralel bir revizyonu beraberinde getirdi. Bu revizyonun bir yansıması olarak yeni dönemde Kürt Sorunu da devlet-siyaset ekseninde deÄŸiÅŸim geçirdi. Mesele tedricen güvenlik zemininden çıkarılıp sivil, siyasal zemine taşındı ve demokratikleÅŸme – haklar temelli reçetelere muhatap kılındı.

Ä°kincisi; vesayetin geriletilmesi, devlet aklındaki revizyonu biraz daha tahkim etti. Bu da sivil siyaseti, sahici ve sonuç tayin edici bir aktöre dönüÅŸtürdü. Siyasal iktidarı, Türkiye’nin yüzleÅŸtiÄŸi ağır siyasal meselelerin ana çözüm adresi haline getirdi. Siyaset üretme yetkisinin siyaset dışı kurumlar tarafından artık engellenemeyeceÄŸi algısı da iktidarın risk alabilme marjını yükseltti. Bir önceki giriÅŸimin mirası üzerine inÅŸa edilen her yeni giriÅŸimle beraber iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), meselenin çözümüne yönelik daha sofistike bir bakış geliÅŸtirip daha fazla siyasal risk üstlendi.

2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı konuÅŸmada meselenin adını 'Kürt Sorunu' koyup çözüm reçetesini bireysel haklar temelli demokratikleÅŸme ve ekonomik refahın geliÅŸimi olarak tanımlayan BaÅŸbakan Recep Tayyip ErdoÄŸan, ciddi siyasal-bürokratik muhalefetle karşılaÅŸtı. 2007'den itibaren müesses nizama karşı verilen aktif mücadele sonucunda siyaset, 2009 yılında Norveç'in baÅŸkenti Oslo’da PKK örgütü temsilcileri ile doÄŸrudan masaya oturarak alacağı riskin çıtasını yükseltti. Askeri-bürokratik vesayetin bitiÅŸini temsil eden 2010 referandumu ile 2011 genel seçimlerinin ardından 2012’nin son günlerinde, Kürt siyasetinin en etkin ÅŸahsı konumundaki PKK Lideri Abdullah Öcalan ile açık görüÅŸmeler ekseninde yürütülen 'Çözüm Süreci' baÅŸlatıldı.

Üçüncüsü; Kürt Sorunu'nun barışçıl çözümüne dair ne zaman bir giriÅŸimde bulunulsa, bunlar hep provokasyonlarla inkıtaa uÄŸratıldı. Meselenin diyalog zemininde çözümüne yönelik ilk anlamlı giriÅŸim olan 1993 görüÅŸmelerinin 33 silahsız askerin öldürülmesiyle sonlanmasından 2009 Oslo Müzakereleri'nin KCK Operasyonları, Silvan Saldırısı ve MÄ°T Krizi ile bitiriliÅŸine kadar hep aynı mantık iÅŸledi. Ancak bugün çözüm denkleminin ürettiÄŸi pozitif sonuç, toplumun provokasyonlara karşı bağışıklık eÅŸiÄŸini yükseltti. Paris'te yaÅŸayan PKK’lı üç kadının 9 Ocak 2013 tarihinde öldürülmesi, Öcalan ile Ä°mralı Hapishanesi'nde yapılan görüÅŸme notlarının basına sızdırılması, Yüksekova’daki gösterilerde yaÅŸanan can kaybına raÄŸmen Çözüm Süreci’nin halen devam etmesi, o yükselmenin eseri olarak görülüyor. Bu da sürecin aktörlerinin adım atmasını nispeten kolaylaÅŸtırıyor.

Dördüncüsü; Öcalan’ın 21 Mart 2013 günü Diyarbakır’da okunan mektubunda, Türkiye'nin sınırlarını sorunsallaÅŸtırmaması (ki bu uzun süreden beri bilinen bir durumdu), sürece ivme kazandırdı. Aynı mektupta demokratikleÅŸme ve yerelleÅŸmeyi eksene alan çözüm parametrelerinden bahsedilmesi, keza Ä°slam kardeÅŸliÄŸi, ortak tarih, medeniyet ve inanç vurgusu yapılıyordu. Çözümün bu ÅŸekilde toplumsal ve siyasal meÅŸruiyete sahip parametreler üzerinden kurgulanması ve bunun Akil Adamlar Komisyonu ve benzeri faaliyetlerle topluma aktarılması, sürecin toplumsal tabanını güçlendirdi.

Bu dört parametre üzerinden inÅŸa edilen Çözüm Süreci, üç aÅŸamalı bir takvimi öngörmekteydi: PKK’lıların sınır dışına çekilmesi, hükümetin gerekli demokratikleÅŸme ve reform adımlarını atması, sınır dışına çekilen PKK’lıların yeniden topluma entegre edilmeleri. Suriye Kürt bölgesinde yaÅŸanan geliÅŸmeler hariç tutulursa, buradaki temel anlaÅŸmazlık, birinci ile ikinci aÅŸamanın aynı anda mı yoksa sırasıyla mı gerçekleÅŸeceÄŸi etrafında yoÄŸunlaÅŸtı. Kürt hareketi, geri çekilme ile demokratikleÅŸme adımlarının aynı anda atılması gerektiÄŸini savunarak AKP hükümetini, üzerine düÅŸen yükümlülükleri yerine getirmemekle suçladı. Buna karşın hükümet kanadı ise demokratikleÅŸme adımlarının geri çekilmenin bitiÅŸine müteakiben atılacağını belirtip PKK’nın sadece yüzde 20’sinin sınır dışına çekilmesini, tıkanmanın ana gerekçesi olarak sundu. Bu tıkanma en bariz ifadesini, PKK’nın Eylül 2013'te ateÅŸkes ve çatışmasızlık ilkesini gözeterek geri çekilmeyi durdurmasında buldu.

PKK'lıların geri çekilmesinin durması, Çözüm Süreci’nde makaranın geri sarması endiÅŸesi yarattıysa da DemokratikleÅŸme Paketi’nin 30 Eylül 2013 tarihinde açıklanması bunu kısmen giderdi. Paket, seçim sisteminde deÄŸiÅŸiklik öngörüyordu. Siyasal partilerin devlet yardımı alabilmesi için gerekli oy oranını düÅŸüren, siyasi partilere örgütlenme kolaylığı getiren, farklı dil ve lehçelerde kampanyaya izin veren maddeler içeriyordu. Paket ÅŸüphesiz Terörle Mücadele Yasası’nın deÄŸiÅŸimi, anadilde eÄŸitim, Avrupa Yerel Yönetimler SözleÅŸmesi'ne konulan çekincelerin kaldırılması gibi Kürt tarafının ısrarla dile getirdiÄŸi taleplerden yoksundu. Ancak 'özel okullarda Kürtçe eÄŸitim alınabilmesi' maddesi sadece olanın deÄŸil bundan sonra olacakların da habercisi sayılabilir. 16 Kasım 2013'te Diyarbakır’da gerçekleÅŸen ErdoÄŸan-Mesut Barzani buluÅŸmasının sembolik anlamı ve orada verilen mesajlar, yeni bölgesel denklemin Türkiye ile Kürtler arasında stratejik iÅŸbirliÄŸini gerekli kıldığı ve tarafların da buna razı olduÄŸunu ortaya koydu.

17 ARALIK SÜRECÄ°

17 Aralık 2013 sabahı gerçekleÅŸen "yolsuzluk operasyonu" ile baÅŸlayan süreç, Türkiye demokrasisi ile sivil siyaseti kadar Çözüm Süreci'ni de tehdit ediyor. Yolsuzlukla alakalı adli yönünün titizlikle sürdürülmesi gereken bu operasyon, ÅŸöyle bir manzara ortaya çıkarıyor: Fethullah Gülen Cemaati; emniyet-yargı bürokrasisindeki gücünü, cemaatin öncelikleri ve gündemi dahilinde harekete geçirebiliyor. Bu da Kemalist vesayetten aÅŸina olduÄŸumuz yeni bir vesayet formuna tekabül ediyor. Kurulacak yeni vesayet sistemi, doÄŸası gereÄŸi siyaseti meselelerin ana çözüm adresi olmaktan çıkaracaktır.

Bu tehlikenin en bariz iÅŸareti, Milli Ä°stihbarat TeÅŸkilatı (MÄ°T) MüsteÅŸarı Hakan Fidan’ın, Oslo Müzakereleri gerekçe gösterilerek, Gülen Cemaati’ne yakın bürokratlardan müteÅŸekkil emniyet-yargı ortak operasyonuyla 7 Åžubat 2012'de mahkemeye ifade vermeye çaÄŸrılmasıydı. Fidan'ı yargılanma giriÅŸimi, iktidarın Kürt Sorunu'nun silahlı boyutunu diyalog yoluyla çözme çabasının sorgulanıp sekteye uÄŸratılmak istendiÄŸi ortak algısını kamuoyuna yerleÅŸtirdi. Yine KCK operasyonlarının önemli oranda cemaat gündemli bir giriÅŸim olduÄŸu da kamuoyunda geniÅŸ kabul gördü. Bu da tesis edilmek istenen vesayet sisteminde, meselenin tekrardan güvenlik eksenli bir çözüme tabi tutulmak istendiÄŸini ortaya koyuyor. 17 Aralık Operasyonu'nun inÅŸa etmek istediÄŸi vesayet sisteminin geri getirmek istediÄŸi anlayış, siyaseti dışladığı gibi Kürt Sorunu'nun çözümünde eski devlet aklının reflekslerini sergilemeye meyyal olduÄŸunu hissettiriyor.

Son olarak, 28 Aralık 2011 gecesi meydana gelen Roboski Katliamı'nda, Diyarbakır Cumhuriyet BaÅŸsavcılığı'nın daha önceki görevsizlik kararına, ÅŸimdi de Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın 7 Ocak'ta açıkladığı takipsizlik kararı eklendi. Vicdanları yaralayan bu iki karar, Çözüm Süreci’nin psikolojik zeminini zehirleyip Kürtler ile devlet arasındaki güvensizliÄŸi derinleÅŸtiriyor. Unutulmamalı ki Kürtler; "paralel yapı, paralel yargı, paralel emniyet" tartışmalarının ayyuka çıkmasından çok daha önce, devlet ile iliÅŸkilerinde ikili hukuk ve ikili yönetim (OlaÄŸanüstü Hal) deneyimi yaÅŸadılar. Bu deneyim Kürtlerde, devlete güvensizliÄŸi keskinleÅŸtirdi ve algısal/duygusal kopuÅŸu hızlandırdı. Çözüm Süreci’nin sürmesi ve toplumsal desteÄŸe mazhar olmasının temeli, siyasetin son 10 yılda bu güvensizliÄŸi kısmen tamir etmesi ve duygusal kopuÅŸu durdurmasında yatıyor. Ä°ç ve uluslararası hukuk yollarının henüz tükenmediÄŸi bu davada siyasal iradeye düÅŸen, adaletin icra edilmesini saÄŸlamaktır. Hem vicdanların bir nebze ferahlaması hem de Çözüm Süreci’nin selameti için bu elzemdir.

Toplumsal ve siyasal iklimin olgunlaÅŸmasının ürünü olan Çözüm Süreci, oluÅŸturacağı atmosferle toplum-devlet, devlet-farklı kimlik grupları iliÅŸkilerinin yeniden tanımlanmasının önünü açma potansiyeli de taşıyor. O potansiyel, Türkiye'yi bölgesel siyasetteki en büyük kamburlarından birinden kurtaracak yeni bir demokratikleÅŸme momentumunun geliÅŸmesini saÄŸlayabilir. Ä°nsan Hakları DerneÄŸi (Ä°HD) Diyarbakır Åžubesi’nin, 2013 yılında asker ve PKK’lı ölümleri yaÅŸanmaması nedeniyle son 25 yılın en iyi bilançosunun elde edildiÄŸi açıklaması, sürecin en somut kazanımıdır.

Siyaset-Çözüm Süreci-demokratikleÅŸme arasında güçlü bir baÄŸ mevcuttur. 17 Aralık Operasyonu'nun açtığı süreç, devlet aklında geriye dönüÅŸün sinyallerini veriyor. Devlet aklının tekrardan ÅŸeffaf ve hesap vermeyen bir yapıya geçmesi, baÅŸka bir anlatımla askeri-sivil bürokrasinin taşıyıcılığını yaptığı Kemalist vesayet sisteminin, polis-yargı bürokrasisinin taşıyıcılığını yapacağı yeni bir vesayet odağıyla ikame edilmesi, sadece demokrasi ile sivil siyaseti tehdit etmekle kalmıyor. Türkiye’nin en ağır siyasal meselesi olan Kürt Sorunu'na diyalog temelli barışçıl çözümünü de akamete uÄŸratma tehlikesi doÄŸuruyor.

[Al Jazeera Türk, 10 Ocak 2014]