Wikileaks küresel liderlik krizinin restorasyon çabalarıyla kapatılmaya çalışılan çatlaklarında yaşanan bir sızıntı.
11 Eylül saldırıları gerçekleştiğinde, ünlü Fransız düşünür Jean Baudrillard, Batı’nın bu saldırıları çok arzuladığını söylemişti. Sinema endüstrisinin sürekli İkiz Kuleleri hedef alan saldırıları gündeme getirerek, adeta saldırıyı kışkırttığını, bu kadar büyük ve mükemmel bir gücün adeta kendisini yok etme arzusunu da beraberinde oluşturduğunu, intiharı davet ettiğini iddia etmişti Baudrillard. Benzer şekilde sinema endüstrisi Wikileaks skandalını da şiddetle arzuladı. Gerek V for Vendetta’daki tarihsel boyutuyla, gerek Matrix’deki bilim kurgu boyutuyla, gerek 24’deki polisiye boyutuyla, gerekse de onlarca filmdeki devlete saldıran kahramanlarıyla arzulamıştı. Devlet aygıtının hijyenik, korunaklı, kadir-i mutlak, öldürücü bir mükemmellikle resmedildiği filmlerdeki anti-kahramanlar, bu filmlerde üretilen efsaneye saldırmaktan hiç çekinmediler. Şimdi Wikilieaks’i bedeninde temsil eden Julian Assange da adeta bir anti-kahraman olarak bu saldırıya devam ediyor.
Siber tehdit
Bize kalsa NATO’nun Lizbon Zirvesi belki de sadece Füze Kalkanı’ndan ibaretti. Oysa başka ülkelerin bize hayal gibi gelse de başka başka reel tehdit algıları mevcuttu. Bu tehdit algıları içerisinde belki de en sürreel görüneni Estonya’nın siber tehdit algısıydı. Daha çok Uzay Yolu ile Yıldız Savaşları arasında bir yerde duran bu tehdit algısı, aslında son derece somut, elle tutulur ve gerçekti. Zira bize meçhul ama Estonya’ya malum siber tehdit basitçe bir fantezi ürünü değildi. Estonya, 2007 yılında Sovyetlerden kalma bazı yadigarları yok etmeye kalkınca siber saldırıya uğramış, devlet kurumlarından üniversitelere adeta bütün devlet bir anda işlemez hale gelmişti. Estonya halen kimimize sürreel gelen bu saldırıların travmasını atlatamadı.
Yeni çağın peygamberi
Bu nedenle, bizden farklı olarak Lizbon Zirvesi’ne hep “siber tehdide karşı korunma” gündemiyle yaklaştı. Her ne kadar Wikileaks böylesi bir saldırı ile başlamamış olsa da, Wikileaks sempatizanlarının, kurumun mali kaynaklarının baskılanmasına karşı geliştirdiği savunma hattı böylesi bir savaşı çağrıştırmaya başladı. Visa ve Mastercard’a yapılan saldırılar, bu saldırıları yapanların neredeyse terörist muamelesi görmesi, bilim kurgu-fantezi dünyası ile gerçekliğin sınırlarının karıştığı anı gösteriyor.
David Bowie ile bilim kurgu filmlerinin çılgın kötü adamları arasında bir yerlerde duran Nordik havasıyla Julian Assange, bir sözcü ya da bir siyasetçiden çok her yana sirayet eden postmodern ceberrut devlete karşı mücadele eden gizli bir tarikatın lideri görüntüsü veriyor. Bu görüntünün de rastlantısal olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yine film karelerinden, fantezilerden ödünç aldığımız bir havası var Assange’ın.
Hollywood 11 Eylül’de olduğu gibi, yine bizden bir adım önde. Assange’ın havası sadece görüntüden ibaret değil. Kendine güveni, geri adım atmaması, başına bir şey gelirse açıklanmasını istediği belgelerin bulunduğu internet adresinin şifresini dağıtması, gözaltına alınmaktan korkmaması, avukatının kurukafa sembollü kravat takması vs. hepsi biraz film, biraz gerçek. Adeta son yılların en anti-kahramanı. Hep arzuladığımız o kadir-i mutlak devlet aygıtını “indirecek,” bize o coşkuyu yaşatacak, temaş