Siyaseti on yıllık dönemlerle düşünürüz.
Türkiye'nin yaşadığı dönüşüm sayesinde siyasi hayatımızın gelecek on yılını siyasi partilerin ve liderlerin aktörlüğü üzerinden tahayyül ediyoruz.
Bürokrasinin ya da paralel yapının vesayetinin aşılması sayesinde iktidar partisinin ya da muhalefetin değişimi ve sorunları dikkatlerin toplandığı konular oluyor.
2002'den bu yana Erdoğan'ın muktedir olma ve ülkeyi dönüştürme siyasetinde AK Parti hep kritik bir role sahipti. Geniş halk kitlelerine etkin hitabeti ile ulaşan Erdoğan, partisinin ürettiği seferberlik ile toplumla sahici, organik bağlar kurdu.
AK Parti farklı kesimlerden siyasetçileri bünyesinde barındırsa da Erdoğan'ın güçlü liderliği, ortak akla ve istişareye önem veren yapısı nedeniyle hiziplerin partisi olmadı.
AK Parti ayrıca son on iki yıldaki başarıları sayesinde ülkenin tüm siyasi aktörlerinin siyaset tarzını ve söylemlerini çeşitli ölçeklerde değiştirdi.
CHP'nin militan laikçi siyasetten vazgeçmek zorunda kalması ve muhafazakâr bir siyasi figürü Cumhurbaşkanı adayı olarak önermesi buna bir örnek. Ancak liderini cumhurbaşkanı seçerek zaferini taçlandıran AK Parti'nin önünde yakıcı bir sınav durmakta.
Önümüzdeki on ayda parti içinde yaşanacak imtihan iki eksene sahip.
İlki, üç dönem kuralının getirdiği değişimin sancılarının nasıl yönetileceği. Daha tecrübeli siyasetçiler ile onların elinden bayrağı teslim almak isteyen gençler arasındaki ilişkinin nereye evrileceği.
İkincisi ise bu ilişkinin bir vizyon mücadelesi formatına dönüşme riski. Bir başka deyişle AK Parti'nin önündeki meydan okuma şudur:
Farklı "yeni Türkiye" tasavvurlarının Erdoğan sonrası AK Parti içinde mücadeleye girişmesi. Daha da netleştireyim.
Yeni Türkiye'yi inşa etmek isteyen icracı bir vizyonla farklı kesimleri kucaklamak istediğini söyleyen uzlaşmacı bir vizyon mücadele içine girebilir.
Bu tür bir mücadelenin zararı ne olur? Reform ile kapsayıcı olmayı, açılım ile güç odaklarına meydan okumayı bir arada tutan Erdoğan siyasetini ikilikler oluşturarak zayıflatmak. Ve akabinde farklı iki vizyon seslendiren iki neslin kapışmasını yaratmak. Eski Türkiye'nin yerli ve uluslararası unsurlarının bu mücadelenin bir yerlerinde olacakları açık.
Önümüzdeki on yıl büyük ölçüde AK Parti içi siyaset tarafından belirleneceği için buna şaşırmamak gerekir.
Amaçları da Erdoğan'ı Çankaya'ya hapsetme ve böylece yeni Türkiye'nin inşasını engellemektir.
Bunun yolu da AK Parti'yi Türkiye'deki iktidar mücadelesinin muharebe alanı haline getirmektir.
Türkiye'de siyasetin kodları uzun süredir AK Parti etrafında oluştuğundan iktidar mücadelesinin partiye taşınması ihtimalini yönetmek hayati bir önem taşıyor. AK Parti'nin kuruluşunun 13. yıldönümünde il başkanları toplantısında konuşan Erdoğan'ın bu durumun ziyadesiyle farkında olduğunu görüyoruz.
Erdoğan, kamuoyunu, "mahalle baskısını" bir yana koyarak AK Parti'nin on iki yıllık icraatını anlamaya çağırdı. Vesayet odakları ile mücadele ve farklı kesimleri kapsayan uzlaşmanın ikisinin aynı anda kendi siyasetinin şiarı olduğunu söyledi.
14 Ağustos 2001 ruhuna, AK Parti'nin kuruluş misyonuna atıf yaparak üç şeyin altını çizdi: "Katılım, istişare ve ortak akıl."
Yeni genel başkan ve başbakan için de kendi siyasetinin kodlarını hatırlattı: "Lider oligarşisi yerine kolektif aklı temsil eden bir liderlik."
Erdoğan'ın bu vurgularının hedefi AK Parti'yi iktidar