Bu hafta İstanbul, Afrikalı dostlarını ağırladı. T.C. Ekonomi Bakanlığı ve Afrika Birliği işbirliği çerçevesinde, DEİK organizasyonu ve TİM katkılarıyla gerçekleşen Türkiye-Afrika Ekonomi ve İş Forumu, 1500'ü aşkın iş insanının teveccühüne sahne oldu. 2000'lerde jump-start yapan karşılıklı ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine yönelik strateji kapsamında düzenlenen forumun sloganı ise 'Birleş, Keşfet, Geliştir' idi.
Geride bıraktığımız söz konusu dönem, kuşkusuz, Afrika bağlarımızı güçlendiren çok boyutlu hikâyeler barındırıyor. Bununla birlikte, Afrika için de, ilişkiler için de kat edilebilecek çok çok uzun bir yol var. O halde bu vesileyle, gelin bugün Kara Kıta'nın ekonomisine kısa bir bakış atalım.
EN HIZLI 2. BÖLGE
Öncelikle Afrika ekonomisinin, son yıllarda dünya ekonomisinin geneli misali bir yavaşlama içine girdiğini hatırlatarak başlayayım. Bölge, küresel ekonominin ortalamasının hafif üzerinde bir süratle yoluna devam ederken, Asya'dan sonra en hızlı büyüyen ikinci bölge konumunda... Bunun yanı sıra, dünyada dengesiz olarak nitelendirdiğimiz ekonomik tempo, bölge içinde de geçerli. Emtia meselesi bu durumun kısmi müsebbiplerinden iken, bölgenin yakasını bırakmayan jeopolitik problemler ve kuzeyinde bahardan kışa dönüşen rüzgârlar da, işin diğer mühim boyutları. Bu minvalde yakın geçmişte bölgenin moralini bozan üyeler olarak, akıllara hemen Nijerya, G. Afrika, Cezayir, Mısır, Tunus ve Libya gibi bir dizi ülke geliyor.POTANSİYEL ÇOK BÜYÜK
Oysa problemlerden sıyrılıp biraz öteye bakmaya çalıştığımızda, ciddi bir büyüme potansiyeli taşıyan dev bir diyardan bahsediyoruz. Potansiyeli gerçekleştirebilmek ise, çok-faktörlü dev bir kaynak gerektiriyor.Bölgenin bu anlamda öne çıkan gereksinimlerinden biri, hiç şüphesiz altyapı… Nitekim ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, enerjiden ulaştırmaya uzanan eksiklikler, bireylerin de şirketlerin de standartlarını aşağı çekiyor. Kabaca son 10 yıllık dönemin verilerine göz attığımızda, bölgede hatırı sayılır bir altyapı yatırımı fark etmekle birlikte, ekonomik ve demografik gelişimler göz önüne alındığında “yetişmek kolay değil” diyebiliriz.
Tam bu noktada, Afrika'da son dönemde çılgınca ilerleyen bir şehirleşme furyası olduğunun altını çizeyim. Projeksiyonlara göre, gelecek 30 yıllık süre içerisinde, her sene 24 milyon Afrikalı şehirlere akacak. Ve buradan hareketle nüfus/işgücü boyutuna da değinecek olursak, kısaca şunu söyleyeyim: Önümüzdeki on yıllarda çalışma çağındaki dünya nüfusunun gelişiminde, motor güç Afrika olacak.
Bu eşsiz benzersiz gelişmeler, elbette ki ekonomik büyüme anlamında bölge için inanılmaz bir fırsatın habercisi. Bununla birlikte, fırsatların dezavantaja dönüşmemesi için, bol istihdam yaratmayı ve ayrıca bunun temelinde eğitim sistemiyle yetenek kazandırmayı başarabilmek gerekiyor.
ÇEŞİTLENMEDEN OLMAZ
Hatta buradan da bir bağlantı kurma babında, yatırım meselesine geri döneyim. Kıtanın yatırım ihtiyacı, elbette ki sadece altyapıya dair değil. Potansiyele yaklaşabilmek için, çok sayıda sektörün geliştirilmesine de müthiş ihtiyaç var. Nitekim Forum'da Afrika Birliği Komisyonu'ndan Maruping'in de ifade ettiği üzere; Afrika “çeşitlenerek” güçlenen ekonomilere gereksinim duyuyor.Son verileri açıp baktığımızda, “genel itibariyle” bölgenin sektörel konsantrasyon oranında nispeten yüksek seviyelerde durduğunu görüyoruz Bir başka deyişle, bölgenin çeşitlenmesi ve özellikle sanayileşmesi gerek. Malumunuz; bu minvalde şart olan ve paradan kabiliyete kadar uzanan iç kaynaklar ise, bir yere kadar. Buna bağlı olarak da, iyi ortaklara bol gereksinim var, bol davet var.
Yalnız şu da var: Beklentilerin iştah açıcı içerikleri inkâr edilemezken, yatırımcılar için bölgedeki çalkantılar ve kırılganlıklar da ürkütücü olabiliyor. Nihayetinde firmalar, risklerin derecesini tartmak ve istikrara dair bir ışık görmek istiyor. Zaten başarı potansiyeli taşıyan adımlar da, ülkelerin koşullarını iyi anlamaktan geçiyor.
O halde bitirmeden evvel, bu saikle yatırımcılara ve aynı zamanda ilgili hükümetlere bir fikir vermek için McKinsey Global Institute tarafından “African Stability Index” adı altında oluşturulan bölgesel istikrar endeksinden de bahsedeyim.
İSTİKRARLILAR
En başta belirttiğim gibi, ekonomik performans bağlamında bölge içinde bir uyum var diyemeyiz. Zira büyüme oranları “istikrarlı gelişim” çerçevesinde ele alındığında, bazı ülkelerin daha güçlü, bazılarının ise hassas yapıda olduğu gözleniyor.Bu bağlamda size, endeksin; istikrarlı büyüyenler, kırılgan büyüyenler ve yavaş büyüyenler olarak sınıflandırılmış 3 grubundan ilkine girenlerin listesini arz edeyim: Botsvana, Fildişi Sahili, Etiyopya, Kenya, Mauritius, Fas, Ruanda, Senegal, Tanzanya ve Uganda. Ülkelerin bu grubu hak etmelerinin nedeni ise, daha küçük ekonomiler olmakla birlikte, doğal kaynak bağımlısı olmamaları ve reformlarla rekabetçilik odaklı ilerlemeleri… Ve bu doğrultuda, 2010-2015 arasında %5,8 ortalama hız kaydetmiş olmaları…
Ve uzun lafın kısası; Afrika'nın zorlukları bir köşede beklerken, potansiyeli de ortada. Tevekkeli değil, ABD'sinden Avrupa'sına, Çin'inden Japonya'sına herkes bölgede cirit atıyor.
Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Forum'da belirttiği gibi; Afrika'nın “yol arkadaşlarına” ihtiyacı var. Kara Kıta'nın öğrenerek “kanatlanmasını” gönülden isteyen, Türkiye misali samimi dostlara…
Bir Afrika atasözü der ki;
“Çocuklarımıza iki miras bırakmak istiyoruz. Biri sağlam kökler, diğeri ise kanatlar.”
[Yeni Şafak, 4 Kasım 2016].