SETA > Yorum |
ABD'nin Büyük Çin Stratejisi

ABD'nin Büyük Çin Stratejisi

Obama yönetimi bir süredir, Çin'in Asya'da ve dünyada yükselmekte olan gücünü bastırma telaşında. Zira ABD, son birkaç on yıldır kendi elleriyle destek verdiği ülkenin büyüyüp rakip hale gelmesi gerçeğiyle nasıl baş edeceğini kestiremiyor.

Tam 2 hafta boyunca ekonomi sayfalarımızda yer verdiğimiz yoğun ve bir o kadar da keyifli “Türkiye'nin Gücü ve Fırsatlar” macerasını geride bırakarak, bugünden itibaren köşemize ve siz değerli okurlarıma yeniden merhaba diyorum.

Dizimizin son bölümünde, bölgesel dinamiklere değinmiş ve enerji başta olmak üzere potansiyel işbirliklerini ve aynı zamanda tehditleri ele almıştık. Müsaadenizle, bugün çerçeveyi daha da genişleterek kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Zira içimizde olup bitenlerle yoğrulurken, dış dünya dinamiklerini de sürekli hatırlamamızın ve hatta bu anlamda uzun vadeye kafa yormamızın mühim olduğu kanaatindeyim.

Yeniden buluşmamızda biraz daha uzaklara açılarak değineceğim konu ise, köşemizin oldukça aşina olduğu ABD-Çin mücadelesindeki durumlarla ilgili. Bu güç mücadelesine, dünya ekonomisinin geleceğini şekillendirecek en güçlü dinamiklerden olması hasebiyle, ara ara göz atmakta fayda var.

HAMİ KİM OLACAK?

Geçtiğimiz yıl bu zamanlar, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, şu cümleleri sarf etmişti: “Asya'nın problemleri Asyalılar tarafından çözülmelidir ve Asya'nın güvenliği Asya tarafından korunmalıdır.”

Xi, ABD'ye bu göndermeyi yaparken, Obama ise Güney Çin Denizi'nde süregelen sıkıntı nedeniyle Çin'e kızgın olan Filipinler'i de içine alan Asya hamilik turunun yorgunluğunu yaşıyordu.

Malum, Obama yönetimi bir süredir, Çin'in Asya'da ve dünyada yükselmekte olan gücünü bastırma telaşında. Zira ABD, son birkaç on yıldır kendi elleriyle destek verdiği ülkenin büyüyüp rakip hale gelmesi gerçeğiyle nasıl baş edeceğini kestiremiyor. Çin ise Asya'da hâkim güç olabilmek için, bölgedeki ABD gücünü kırmak zorunda. Ve bu nedenle, gerek askeri gerekse ekonomik tüm araçlarla şov yaptığına şüphe yok. Tabii öte yandan, iki taraf da ciddi bir çatışmaya girmekten kaçınmak durumunda olduğu için, dengeler de oldukça hassas.

Çin, bugünün dünyasında en büyük jeo-ekonomik hâkimiyete sahip ülke olarak biliniyor. İşte ABD'nin ana stratejisi de, önemli ölçüde bu jeo-ekonomik güce odaklanacak. Bu bağlamda, daha önce konuştuğumuz gibi, Trans-Pasifik Ortaklığı TPP'nin, oyunun en temel ayağı olması planlanıyor.

AGRESİF RAPOR

Derin devlet konseptinin küresel versiyonunda önemli bir aktör olarak kabul edilen Council on Foreign Relations (Dış İlişkiler Konseyi) tarafından yakın zamanda yayınlanan bir rapor da, tam bu noktaya parmak basıyor. Yalnız biraz agresif bir yaklaşımla…

“Revising U.S. Grand Strategy Toward China” (Çin'e Yönelik Büyük ABD Stratejisi'ni Gözden Geçirmek) gibi iddialı bir isimle çıkış yapan rapor; ABD'nin, Hint-Pasifik bölgesini Çin'i dışlatacak şekilde yöneterek ekonomik anlamda oldukça saldırgan olmasını öneriyor.

Dahası çalışma, ekonomik hâkimiyetin yanı sıra, Japonya'nın balistik füze sistemlerinden Hindistan'daki nükleer silahlara kadar uzanan araçlarla bölgede güvence tesis etmenin önemini vurgulayan askeri boyutuyla da, iyice agresifleşmiş.

İddialı raporumuz sonuç bölümünde ise, ABD ve Çin arasında herhangi bir esaslı güven, barışçıl birliktelik, mutabakat ve stratejik ortaklık olmasının muhtemel olmadığı sonucuna açık açık varmış durumda.

ASYA'NIN GELECEĞİ

Ve raporu kaleme alanların son vuruşları ise şöyle: “Asya'nın geleceğini” ilgilendiren esas soru, ABD'nin Çin'le baş etmek için jeo-ekonomik, askeri ve diplomatik yeteneklerinin, politik iradesinin ve en önemlisi de doğru ve büyük bir stratejisinin olup olmayacağıdır.

Söz konusu rapor, ABD'nin küresel hiyerarşinin zirvesinden indirilmesine dair endişesini, dünya kamuoyuyla Soğuk Savaş'tan bir tık düşük bir görünüm çizerek hırçınca paylaşırken, Çin ise “Asya'nın geleceği” konusunda, benimsediği kardeşlik yaklaşımını sürdürüyor.

Geçtiğimiz haftalarda bölgesine yine bu tonda seslenen Xi, bölgedeki geleceğin “ortak kader” olacağının altını çizerken, bunun el ele sağlanacağını hatırlatıyordu. Çin'in en çok ihtiyaç duyduğu unsurun uyumlu ve barışçıl bir ortam olduğunu vurgulayarak korkuları gidermeye çalışan Xi'nin, ABD'nin A'sını bile geçirmediği uzun konuşmasındaki en manidar cümle ise, bence şuydu:

“Yakın komşu, uzak akrabadan yeğdir”.

[Yeni Şafak, 8 Mayıs 2015]