Brüksel’de perşembe ve cuma günü yapılan Avrupa Birliği liderler zirvesinin önemli gündem konularından biri Türkiye idi.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, zirvenin bir numaralı gündem maddesi olan Belarus’a yaptırımlar meselesini Türkiye’ye de yaptırım kararı alınmasına bağlamak isteyince başta Almanya olmak üzere diğer ülkelerin canını sıkan bir kilitlenme yaşandı. Ama sonunda direnci kırılan GKRY, Belarus’a yaptırım kararını bloke etmekten vazgeçince zirvenin AB açısından bir fiyasko ile sonuçlanması önlenmiş oldu. Zira Belarus’a karşı yaptırım konusunda Avrupa ülkelerinde ciddi bir beklenti oluşmuştu ve zirveden bu yönde bir karar çıkmaması AB dış politikasına olan güveni iyice sarsacaktı.
Bunun karşılığında, hayal kırıklığına uğrayan GKRY’yi teselli etmeye yönelik bazı açıklamalar da yapıldı. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Türkiye’nin Yunanistan’la Doğu Akdeniz’deki sorunların çözümü konusunda diyalog başlatmasını olumlu gördüklerini belirttikten sonra, “Ankara’nın benzer bir jesti GKRY’ye karşı yapmamış olmasını üzüntüyle karşıladıklarını” ifade etti.
Türkiye’nin Güney Kıbrıs’a yönelik tavrını “provokatif ve baskıcı” olarak niteleyen Avrupa Komisyonu Başkanı, bu tavrın sürmesi hâlinde Ankara’ya karşı yaptırım uygulanacağı tehdidinde de bulundu. Buna karşılık Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Türkiye ile yapıcı bir ilişki geliştirilmesinin AB’nin çıkarlarına en uygun davranış” olacağını ifade ederek zirvede Ankara’yı çok rahatsız edecek kararlar alınmasına karşı çıkan liderlerin başında yer aldı.
Yani özet olarak, AB Zirvesinde GKRY’nin istediği gibi Türkiye’ye karşı yeni bir yaptırım kararı çıkmadı ama yaptırım tehdidinden bahsedildi. Avrupa Birliği aslında 2004’te yaptığı hatanın sonucu olarak Kıbrıs meselesi yüzünden Türkiye ile doğrudan karşı karşıya kalıyor.
Neydi 2004’teki o hata?
Annan Planı çerçevesinde yapılan referandumda çözüme karşı çıkmasına rağmen GKRY’yi AB üyesi olarak almak.
Kıbrıs sorunu çözülmeden, adanın sadece güneyini temsil eden GKRY’yi tüm adanın temsilcisi olarak almak, AB’yi Rumların yanında Kıbrıs meselesine taraf yaptı. Bu yüzden Kıbrıs sorununun çözümü konusunda rasyonel bir politika izleyemeyen AB’nin Türkiye politikası da yanlış bir eksene kaydı. Özellikle 2006 sonrasında Türkiye-AB ilişkilerinin Kıbrıs meselesi tarafından nasıl gölgelendiğini hatırlayalım.
Şimdi de kendisini üyesi olan GKRY’nin arkasında durmak zorunda hisseden AB, Rumların Kıbrıs Türklerinin varlığını ve haklarını yok sayan politikalarına destek vermek durumunda kalıyor. Bu yanlış tavır yüzünden, Kıbrıs adasının kıta sahanlığında Rumlar kadar hakkı olan Türklerin bu hakkını korumak için Türkiye’nin devreye girmesi AB için bir sorun oluşturuyor ve bölgedeki arama faaliyetlerini sürdürmesi durumunda Ankara’ya karşı yaptırım tehdidinde bulunması sonucunu doğuruyor.
Türkiye ile sağlıklı bir ilişki kurması için AB’nin yapması gereken 2004’te yaptığı yanlışı düzeltmektir. Yani Brüksel, adada sadece Rumları değil, Türkleri de muhatap almalı ve Kıbrıs sorununun çözümü konusunda uzlaşmaz bir tavır içerisinde olan Rum tarafının yanında durmaktan vazgeçmeli. Rum tarafının uzlaşmaz tavrının en önemli nedeninin de arkasındaki AB desteği olduğunu unutmamak gerek.
AB içerisindeki Türkiye karşıtı çevrelerin Kıbrıs sorununu Avrupa’daki Türkiye karşıtı algıyı güçlendirmek için bir araç olarak kullandıklarını da hatırlarsak, Brüksel’in Kıbrıs meselesinde rasyonel bir politikaya dönme ihtimalinin çok olmadığını da ifade etmek gerekir. Ama her şeye rağmen, Türkiye ile ilişkileri önemseyen Merkel gibi liderler bu zirvede Türkiye-AB ilişkilerinin daha da kötüleşmesine yol açacak kararlar alınmasına engel oldular.
[Türkiye, 3 Ekim 2020].