- Avusturya’da hükümetin yıkılmasına yol açan “İbiza skandalı” nedir?
Avusturya Başbakan Yardımcısı ve aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) Başkanı Heinz Christian-Strache’nin 24 Temmuz 2017’de İspanya’nın İbiza adasında bir villada gizlice çekilen video görüntüleri Avusturya ve Avrupa siyasetinde bomba etkisi yarattı. Videoda Strache’nin kendisini Putin yakını Rus oligark Igor Makarow’un yeğeni Aljona Makarowa olarak tanıtan Rus asıllı bir Letonya vatandaşı kadınla, kamu ihalelerinde destek olması karşılığında partisine maddi destek sağlaması hususunda pazarlık yaptığı görülüyor. Toplam 6-7 saat süren ve kısa bir kesiti Almanya’da yayımlanan
Süddeutsche Zeitung gazetesi ile
Der Spiegel dergisi tarafından dünya kamuoyuna cuma günü sunulan videoda FPÖ’nün Meclis Grup Başkanı Johan Gudenus, Sırp asıllı eşi Tajana ve kimliği bilinmeyen bir erkek de görülmekte. Her yönüyle bir istihbarat operasyonu olduğu izlenimi veren olay nedeniyle Heinz Christian-Strache ve Johan Gudenus görevlerinden istifa ederlerken Avusturya’da Kurz-Strache Hükümeti dağıldı. Başbakan Sebastian Kurz’un Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen ile görüşmesinde önümüzdeki Eylül ayında erken seçime gidilmesi kararlaştırıldı. Seçimlere kadar Avusturya’nın nasıl bir hükümetle yönetileceği ise belirsizliğini korumaya devam ediyor.
- Video içeriğinde ne var?
Avusturya’da kendisini statükoya karşı “temiz” bir siyasetçi olarak lanse eden ve devlet içinde her türden yolsuzluk ve düzensizliğe karşı savaş açtığını iddia eden Heinz Christian-Strache’nin “İbiza Skandalı”nda başı çekiyor olması Avusturya siyasetinde adeta bir deprem etkisi yarattı. Her ne kadar söz konusu videonun bir siyasi komplo ürünü olduğunu ve kendisinin de alkolün etkisiyle konuştuğunu söyleyerek skandalın boyutlarını hafifletmeye çalışıyorsa da videonun içeriğinden Strache’nin Avusturya siyasetine ve medyasına hükmetmek için gayri meşru yöntemler kullanmaktan çekinmediğini ortaya koymaktadır. 250 milyon avroluk bir kara paraya hükmettiğini belirten ve bu meblağı Avusturya’da yatırım amacıyla değerlendirmek istediğini ifade eden sözde oligark yeğeni kadın Strache’ye birlikte çalışma teklifi getirdiğinde Strache muhatabına, 15 Ekim 2017 tarihli genel seçimler öncesinde Avusturya’nın tirajı en yüksek bulvar gazetesi
Kronen Zeitung’un çoğunluk hissesinin satın alınarak FPÖ lehine propaganda yapılması ve kendilerinden rahatsız olunan birkaç gazetecinin kovularak yerine kendileri ile uyumlu çalışacak beş gazetecinin yerleştirilmesi karşılığında kamu ihalelerinde her türden kolaylığın sağlanacağı vaadinde bulunuyor. Ardından Strache seçimleri kazanırsa, Avrupa’nın en önemli inşaat şirketlerinden biri olan STRABAG gibi bir şirketin ihale süreçlerinden dışlanarak Aljona Makarowa tarafından kurulacak şirketin ihalelerde kayırılacağı taahhüdünde bulunuyor. Aynı zamanda seçimler öncesinde partisine de 500 bin ila 2 milyon avro kadar bağış yapmasının bir iyi niyet jesti olarak değerlendirileceğini ifade eden Strache bu bağışın da bir paravan dernek kurularak gerçekleştirilmesini öneriyor. Partilerinin bu yolla Avusturya’nın sayılı zenginlerinden bağış aldığını, bu yöntemin maliyenin denetiminden kaçmak amacıyla en uygun yöntem olduğunu vurgulamayı da ihmal etmiyor.
- Operasyonun arkasında kim var?
Operasyonun arkasında kim ya da kimlerin olduğu şimdilik kamuoyu tarafından bilinmiyor. Bununla birlikte Avusturya devletine ya da Avusturya devletinin Rusya yanlısı kesimlerine operasyon çekmek isteyen ortak bir istihbarat aklının söz konusu gizli çekim operasyonunun arkasında olduğunu düşünmek akla yatkın görünmektedir. Alman dış istihbaratı BND’nin CIA ile iş birliği yapan kesimlerinin öteden beri Avusturya-Rusya ilişkilerinin gelişmesinden rahatsız oldukları bilinen hususlar arasında yer alıyor. Moskova’da eğitim gören ve videoda Strache için Rusça tercümanlık yaptığı görülen Gudenus’un da dahil olduğu FPÖ’nün Rusya yanlısı kesimleriyle Putin’in Birleşik Rusya Partisi’nin 2016’da iş birliği anlaşması imzalaması endişeye neden olan ilk icraatlardandır. Bunun dışında yine Gudenus’un Rusya’nın Kırım’ı ilhakının ardından gerçekleştirilen referanduma “seçim gözlemcisi” sıfatıyla “meşruiyet” kazandırması ve 2018’de İngiltere Salisbury’de eski Rus ajanı ve kızına Rusya tarafından gerçekleştirildiği düşünülen kimyasal saldırıya Avrupa Birliği ülkeleri Rus diplomatlarını sınır dışı ederek cevap verirlerken bir tek Avusturya bu yola başvurmamıştı. Bu ve benzeri uygulamalar ABD’nin denetimindeki ya da Rusya karşıtı konumundaki Avrupalı güçleri bu duruma bir son vermeye itmişe benziyor. Bu sonuçtan yola çıkarak değerlendirecek olursak da operasyonun uzun zamandır Avrupa aşırı sağcılarıyla yakın temas içinde olan Rusya’nın Avrupa’daki en güçlü ortağı konumundaki FPÖ partisine ağır bir darbe indirdiği görülmektedir.
Yine bir süredir başta Almanya olmak üzere Batılı istihbarat servislerinin FPÖ’lü Avusturya İçişleri Bakanlığının kontrolündeki istihbarat servisiyle bilgi akışına sınırlama getirdikleri bilinmektedir. Gizli bilgilerin Rusya’ya aktarılması endişesi gerekçesi ile zaman zaman kamuoyuna da duyurulan bu benzersiz tavrın söz konusu endişeleri giderecek herhangi bir faaliyet içine girmeyeceğini düşünmek akla ve mantığa aykırı bir yaklaşım olacaktır. Son olarak Türkiye kamuoyunun yakından tanıdığı Alman komedyen Jan Böhmermann’ın Nisan ayında Avusturya’da katıldığı bir etkinlikte parodi kılıfında tam da “İbiza skandalı”nda ifşa edilen bilgilere işaret ettiğini de söylemek gerekir.
- “İbiza skandalı”nın Avusturya ve Avrupa siyasetindeki yansımaları nelerdir?
Avusturya, eski İçişleri Bakanı ve Avusturya Halk Partisi’nin Avrupa Parlamentosu (AP) Milletvekili Ernst Strasser 2011’deki skandalından beri dünya kamuoyu nezdinde bu kadar küçük düşürülmemişti. O dönem kendilerini lobici olarak tanıtan iki İngiliz gazetecisine yıllık 100 bin avro karşılığında AP yönetmeliklerinde ve kanun tekliflerinde değişiklikler yaptırabileceğini ifade eden Strasser rüşvetçilik suçlamasıyla üç sene hapis cezasıyla cezalandırılmıştı. Bu skandal sadece Avusturya siyasetini değil Avrupa siyasetini de etkileyeceği açık olan bu son skandalla karşılaştırılamayacak derecede zayıf bir etki yarattı denilebilir. Tam da AP seçimleri arifesinde görüntülerin yayınlanması sadece Avusturya siyasetinde değil Avrupa’da da bir dizayn çabası içinde olunduğunu göstermektedir. Henüz oluşum aşamasındaki Avrupalı aşırı sağcı partilerin ortak örgütlenmelerini büyük sekteye uğratacağı aşikar olan skandalın AP seçimlerine katılımı düşürmenin dışında nasıl bir etki yaratacağı henüz bilinemese de en azından AP’deki muhafazakar kanadın güç kaybını durduracağı tahmin edilebilir. Avusturya siyasetine gelince durumun biraz daha karışık olduğu görülebilir. Avusturya politikasında her ne zaman FPÖ’de bir kargaşalık olsa ilk seçimlerde içerik olarak bu partiye daha yakın olan ÖVP kazançlı çıkmaktadır. Başbakan Kurz’un da şu ana kadar göz yumduğu FPÖ skandallarının sonuncusunu bu açıdan bir fırsat olarak gördüğü düşünülebilir. Son tahlilde hedefinin tek başına iktidar olduğu bilinen Kurz’un bu hedefine ulaşamaması halindeyse seçimlerden daha güçlü bir oy oranıyla birinci parti olarak çıkarak Avusturya siyasetini belirlemeye çalışacağı açıktır. Muhalefet partilerinin de erken seçimleri her türden oy artışı sağlamak için bir fırsat olarak gördükleri aşikardır.
- Erken seçimlere giden Avusturya siyasetinde bir değişim beklenebilir mi?
Eylül ayında gerçekleştirilmesi planlanan erken seçimlerde şu anki perspektiften FPÖ dışında bütün partilerin oy oranlarını artırmaları bekleniyor. FPÖ’nün kayıplarını minimize etmeye odaklanacağı bu süreçte içerdeki olası liderlik çatışmalarından ne kadar yara alacağını ve belki de partinin bölünmesine de bağlı olarak çekirdek seçmenlerini ifade eden yüzde 15 civarında bir oy oranına düşüp düşmeyeceğini zaman gösterecek. FPÖ ile ÖVP’nin geçtiğimiz seçimlerde oy oranlarını artırmalarının ardında yatan en büyük motivasyon kaynağının Avusturya halkında derinlerde yer etmiş bulunan güçlü bir değişim isteği olduğu biliniyor. Bu çerçevede ÖVP lideri Kurz’un Macronvari bir hamleyle köhnemiş bir yapıya sahip olan partisinin kadrolarında gençleştirmeye gitmesi ve partinin rengini, adını değiştirmek gibi makyaj olarak nitelendirilebilecek atılımlar yapması da Avusturya halkının beklentilerini karşılamaya yönelikti. İçinde bulunduğumuz süreçte Kurz’un suni olan bu havayı inandırıcı bir üslupla sürdürüp sürdüremeyeceği belirsizliğini korusa da liberal Yeni Avusturya Partisi (NEOS) haricinde muhalefet partilerinin de kendilerini yeni bir umut olarak seçmene pazarlamaları biraz zor görünmektedir. NEOS’un avantajı seçmenler nezdinde hem ideolojik tutarlılık hem de devlet ciddiyetini taşıyabilecek bir güven aşılaması ile denenmemişliğin verdiği bir yıpranmamışlığa sahip olmasıdır. FPÖ’nün istenmeyeceğinin varsayıldığı muhtemel koalisyon görüşmelerinde kilit parti konumuna gelmesi beklenen NEOS’un FPÖ yerine yeni bir kontrol/denetim partisi olması da kuvvetle muhtemel görünüyor.