Bu yıl, 28 Şubat süreci, geride bıraktığımız 15 yıldan farklı olarak birçok boyutuyla masaya yatırıldı. İtiraflar, özeleştiriler, ifşaatlar ve suçlamalar eşliğinde 28 Şubat'ın aktörleri ve mağdurları; sürecin siyasi, toplumsal ve ekonomik yansımaları enine boyuna tartışıldı. 15 yıl boyunca hatırlanmayan 28 Şubat neden bu yıl bu kadar geniş bir gündem bulabildi? Bunda, hiç kuşkusuz yeni Türkiye inşasının geçmişle yüzleşmeden geçtiğine dair siyasal bilincin gelişmesi etkili oldu. Toplumsal barışın, siyaset üzerinde vesayet kurmuş aktörlerin yasadışı faaliyetlerini açığa çıkarmaktan, öteden beri siyaset-üstü bir mevziye yerleşmiş aktörleri yasal kovuşturmaya tabi kılmaktan geçtiğine dair farkındalık etkili oldu.
28 Şubat'ın enine boyuna tartışıldığı, faillerin kamuoyu önünde yaptıkları itiraflarla arınma seansları gerçekleştirdikleri hafta, Kılıçdaroğlu, genel başkanlığa gelişinden beri, CHP'de karşılaştığı en somut ve güçlü muhalefet dalgasıyla yüzleşti ve yapılan çifte kurultayda kesin bir galibiyet elde etti. Kamuoyunda, 28 Şubat süreci ile CHP ilişkilendirilmedi, ancak, her iki mesele arasında doğrudan bir bağ olduğunu düşünmek için birçok sebep var.
28 ŞUBAT'IN ÜRÜNÜ OLARAK CHP
Bu vesileyle, CHP-28 Şubat süreci ve CHP'deki çifte kurultayla-28 Şubat'la yüzleşme arasındaki ilişkiye bakmakta fayda var. 1992'de Deniz Baykal tarafından yeniden siyasal hayata dâhil edilen CHP, ilk bir yıllık siyasi arayış sürecinden sonra, 28 Şubat sürecinin siyasal önceliklerini benimseyen bir siyasette karar kıldı. CHP, soğuk savaş sonrası ortaya çıkan sosyo-politik dinamikleri yönetmek üzere, toplumu laiklik ve Kürt meselesi ekseninde kamplaştırma stratejisini benimseyen kamu bürokrasisiyle işbirliği yapmayı, sosyal demokrat bir siyaset geliştirmeye tercih etti. Başka bir deyişle, CHP, 1992'deki kuruluşundan itibaren, kendisini merkez sağ partilere karşı merkez sol parti olarak konumlayan geleneksel pozisyonundan vazgeçerek, siyasal stratejisini merkezin yeni yükselen partisi haline gelen Refah Partisi'ne göre konumlandırdı. Baykal, 28 Şubat aktörlerinin siyasal mühendislik faaliyetleriyle eşgüdümlü bir şekilde, CHP'yi rejim muhafızlığı ve laiklik savunusu parantezine hapsetti. Bu anlamda, Baykallı CHP'yi, 28 Şubat sürecinin en doğrudan siyasal yansıması olarak görmek mümkün. 2002 seçimleri, 28 Şubat'ın dolaylı siyasal uzantılarını siyasal sahneden silerken, sürecin doğrudan aktörlerinin önünü açtı.
Türkiye, AK Parti ve CHP'den oluşan meclis kompozisyonuyla yeni bir döneme girdi. AK Parti, yerel ve küresel dinamikleri ve bu dinamiklerin yol açtığı yeni toplumsallığı doğru analiz ederek, hem kendisini, hem de seçmenini dönüştürdü. AK Parti, 28 Şubat'ı geride bırakmak üzere siyasal merkezi yeniden inşa ederken; CHP, 28 Şubat'ın başarıya ulaşmamasına hiddetlenen kamu bürokrasisiyle işbirliğinde bulunarak, rejim tehlikesinin devam ettiğine yönelik reflekslerle siyasal söylem geliştirdi ve seçmeninin statükoda sabitlenmesine yol açtı. Türkiye, AK Parti eliyle değişirken, laiklik ve rejim eksenli siyasal gündemler tedavülden kalkarken; Baykal, CHP'yi ve tabanını belli bir düşüncede sabitleştiren, değişime direnen ve her türlü siyasal öneriyi 'rejim bekası' parantezinde ele alarak gerilim üreten bir siyaset tarzını sürdürdü. Türkiye 28 Şubat koşullarını geride bıraktı, 28 Şubat'ın aktörleri siyasal nüfuzlarını kaybetti, ancak, CHP, 28 Şubat fobisiyle siyaset üretmeye devam etti. Başka bir deyişle CHP, siyasal merkezin bileşenl