Türkiye'de yükseköğretim sisteminin genişletilmesi amacıyla son yirmi yılda önemli bir büyüme süreci yaşanmıştır. Bu kapsamda, her ile bir üniversite politikası, ülkenin farklı bölgelerine yükseköğretim kurumları sağlayarak eğitim erişimini artırmayı hedefleyen temel stratejilerden biri olmuştur. 2000'li yıllarda hız kazanan bu politika, üniversiteye erişimde coğrafi engelleri azaltarak daha fazla öğrencinin kendi illerinde eğitim alabilmesini mümkün kılmıştır. Bu gelişmeyle birlikte, Türkiye'de üniversite sayısı 2000 yılında 77 iken, 2023 itibarıyla 208'e yükselmiştir. Bu sayılar, yükseköğretim sisteminin yaygınlaşmasında kaydedilen büyük ilerlemeyi göstermektedir.
Yükseköğretimde genişleme politikalarının arkasında, eğitimin toplumsal kalkınma ve ekonomik büyüme üzerindeki önemli rolü yatmaktadır. Türkiye'nin eğitim politikalarında, yükseköğretim kurumlarının sadece akademik bilgi üretimi ve nitelikli iş gücü sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda bölgesel ekonomik kalkınmanın motor güçlerinden biri olduğu anlayışı giderek güçlenmiştir. Konuyla ilgili tüm bilimsel çalışmalar, üniversitelerin bulunduğu bölgelere ekonomik, sosyal ve kültürel katkılar sunduğunu vurgulamaktadır. Türkiye'de her ile bir üniversite politikası ile üniversitelerin istihdam yaratarak yerel ekonomiyi canlandırdığı, genç nüfusun göçünü önlediği ve sosyo-kültürel yapıya hareketlilik kazandırdığı düşünülmektedir. Eğitim yatırımlarının ekonomik ve toplumsal dışsallıkları göz önüne alındığında, üniversitelerin bölgesel eşitsizliklerin azaltılmasına da katkı sağladığı açıktır.
Ayrıca yükseköğretim mezunlarının iş piyasasında etkin kullanımı, özellikle de küçük ve orta büyüklükteki işletmelerde (KOBİ'ler) çalışma olanaklarının iyileştirilmesi, ülkenin ekonomik geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir bir büyümeye ulaşabilmesi için şirketlerin verimlilik seviyelerini artırmaları öncelikli bir gerekliliktir. Şirket verimliliğinin artırılmasında ise çeşitli faktörler rol oynasa da en belirleyici unsur çalışanların eğitim düzeyi ve becerileri olmaktadır.
Türkiye'de işletme yapısına bakıldığında, şirketlerin büyük bir kısmının KOBİ statüsünde olduğu görülmektedir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) verilerine göre KOBİ'ler toplam şirketlerin %99,8'ini oluşturmakta ve istihdamın yaklaşık %72'sini sağlamaktadır. Ancak bu işletmelerin büyük bir bölümü düşük verimlilikle çalışmaktadır. KOBİ'lerin verimlilik seviyesinin yükselmesi, rekabet gücünün artmasına ve ülke genelinde ekonomik kalkınmanın hızlanmasına katkı sağlayacaktır. Bu noktada yükseköğretim mezunlarının KOBİ'lerde daha etkin şekilde istihdam edilmesi kritik bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır.
Son yıllarda Türkiye'de yükseköğretim alanında yaşanan hızlı genişleme, yükseköğretim mezunu insan kaynağının artmasına yol açmıştır. 2000 yılında %14 olan yükseköğretim mezunlarının istihdam oranı, 2023 itibariyle %35 seviyelerine kadar yükselmiştir. Bu artış, mezunlar için daha fazla istihdam olanağı yaratılması gerekliliğini de beraberinde getirmektedir. Ancak mevcut durumda bu nitelikli işgücü büyük şirketlerde istihdam etme kapasitesi sınırlıdır. Öte yandan, KOBİ'lerde yükseköğretim mezunlarına duyulan ihtiyaç artmış olsa da bu işletmelerin yükseköğretim mezunlarını istihdam edebilme yeteneği, mali kaynakların kısıtlı olması nedeniyle zorluklarla karşı karşıyadır.
Türkiye halihazırda orta gelirli ülkeler içerisinde yer almaktadır. Son on yılda kişi başı milli geliri yaklaşık 12 bin dolar seviyelerinde seyretmesi yeni sıçramalar için yeni atılımlara ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu noktada ekonomik büyümenin ve kişi başı gelir artışının sağlanması, KOBİ'lerin verimliliklerinin artmasına bağlıdır. Daha verimli çalışan KOBİ'ler, üretim kapasitesini artıracak ve ekonomik pastadan daha büyük bir pay alarak büyümeye katkı sağlayacaktır. Bu süreç, aynı zamanda daha nitelikli ve yüksek maaşlı istihdam imkanlarını da beraberinde getirecektir.
KOBİ'lerde çalışan yükseköğretim mezunları, genellikle asgari ücret seviyesinde veya biraz üzerinde maaşlarla çalışmaktadır. Bu durum, hem mezunların KOBİ'lere yönelik ilgisini azaltmakta hem de işverenlerin nitelikli eleman bulma sürecini zorlaştırmaktadır. Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) verileri, çalışanların eğitim seviyeleri ile üretkenlik arasında doğrudan bir ilişki bulunduğunu göstermektedir. Eğitim seviyesi yüksek olan ülkelerde üretkenlik ve kişi başına düşen milli gelir daha yüksektir. Bu durum, Türkiye'de de KOBİ'lerin daha verimli hale gelmesi için eğitimli çalışanları daha fazla istihdam etmeleri gerektiğine işaret etmektedir.
Yükseköğretim mezunları ile KOBİ işverenleri arasındaki önyargılar, tarafların birbirlerine olan güven eksikliğinden kaynaklanmaktadır. İşverenler, genç mezunların yeterli pratik beceriye ve iş deneyimine sahip olmadığını düşünmekte; bu nedenle bu çalışanların işletmeye katkı sağlamakta yetersiz kalacaklarına inanmaktadırlar. Örneğin, mezunların iş ahlakı, iletişim, problem çözme ve takım çalışması gibi becerilerinin eksik olduğu yönünde yaygın şikayetler bulunmaktadır. Mezunlar ise KOBİ'lerde çalışma koşullarını yeterince cazip bulmamakta ve kariyer gelişimi açısından sınırlı fırsatlara sahip olacakları endişesini taşımaktadır. KOBİ'lerin sunduğu maaş seviyeleri ve sosyal haklar, büyük şirketlerle karşılaştırıldığında daha düşük kalmakta, bu da genç mezunların tercihlerini büyük şirketlerden yana kullanmasına neden olmaktadır.
Bu karşılıklı önyargılar, işgücü piyasasında yapısal bir uyumsuzluk yaratmakta ve KOBİ'lerin yükseköğretim mezunları tarafından yeterince tercih edilmemesine yol açmaktadır. Önyargıların giderilmesi ve taraflar arasında güvenin tesis edilmesi için mesleki eğitim programları ve işletmelerle üniversiteler arasındaki iş birliklerinin artırılması önem taşımaktadır. Bu tür girişimler, mezunların iş dünyasına daha hazır hale gelmesini sağlarken, işverenlerin de mezunların yetenekleri konusunda daha olumlu bir algıya sahip olmasına katkıda bulunabilir.
Bununla birlikte, mezunların kariyerlerinin başlangıcında KOBİ'lerde belirli bir süre çalışmayı kabul etmeleri, uzun vadede iş piyasası açısından önemli sonuçlar doğuracaktır. Genç mezunların işletmelerin kurumsal kapasitelerini geliştirmeye yönelik katkıları, KOBİ'lerin verimliliklerini ve gelirlerini artırmalarına yardımcı olabilir. Kurumsal yapının gelişimi ve gelirlerin yükselmesi, daha sonra çalışanların maaş seviyeleri ve sosyal haklarında da iyileşmeler sağlayacaktır. Bu bağlamda, kısa vadeli ücret ve çalışma koşullarının dezavantajlarına rağmen, mezunların işletme süreçlerini iyileştirme yönünde üstlenecekleri roller, hem kendileri hem de işverenleri açısından kazan-kazan durumu yaratabilir.
Dolayısıyla, kamu politikaları ve teşvikler, bu dinamiği destekleyecek ve mevcut mekanizmaların daha etkili hale getirilmesini sağlayacak şekilde güçlendirilmelidir. Üniversite ve sanayi arasındaki iş birliklerinin derinleştirilmesi ve yaygınlaştırılması bu kapsamda kritik öneme sahiptir. Özellikle uygulamalı eğitim ve staj programlarının kapsamının genişletilmesi, öğrencilerin iş gücü piyasasına adaptasyon süreçleri kolaylaştırılması önemli faydalar sağlayacaktır. Ayrıca, mezunların KOBİ'lerde çalışmasına yönelik teşvik politikaları genişletilebilir. Bu teşviklerin sürdürülebilir bir şekilde artırılması ve etkinliğinin düzenli olarak ölçülmesi, politikaların başarı düzeyini artıracaktır. KOBİ'lere yönelik inovasyon ve dijitalleşme destekleri, yükseköğretim mezunlarının bilgi ve becerilerini daha verimli kullanmalarına imkan tanıyacak ortamlar olarak tasarlanabilir. Türkiye'nin eğitime yaptığı yatırımların sonuçlarını alabilmesi ve ekonomik geleceği açısından KOBİ'ler ve genç mezunlar arasındaki uyumun arttırılması en öncelikli kamu politikalarından olmalıdır.
[Sabah, 17 Ocak 2025]