Kasım ayı ile birlikte Türkiye'de yeni bir dönem başladı. Paralel evren sakinleri dışında bu konuda hemen herkes hemfikir.
O zaman dağılalım mı?
Yok, daha dağılmayalım. Eski Türkiye'nin siyaset mühendisleri bir dağılsın, sonra biz de dağılırız.
Demem o ki, bu yeni dönem, öyle güllük gülistanlık bir dönem olmayacak. İktidar mücadeleleri sürecek. Türkiye'yi köşeye sıkıştırma gayretleri devam edecek. Şiddet üzerinden siyasete yön vermeye çalışanlar her fırsatta sahne alacaklar.
Peki o zaman niye "yeni dönem" diyoruz? Yeni dönem diyoruz çünkü, bu dönem memlekette taş üstüne taş koymak isteyenlerin kendilerine geniş bir alan buldukları bir dönem. Evet, bugün geride bıraktığımız birkaç yılın depresyonunu üzerimizden atmış durumdayız. Türkiye, muazzam bir fırsatla karşı karşıya.
Bölgesel entegrasyon politikalarına hız verilmesi...
Küresel sorunların çözümüne katkı verilmesi...
Yeni bir ekonomik büyüme hikayesinin yazılması...
Devletin 21. Yüzyıl gerçeklerine göre dönüştürülmesi...
Muhalefetin normalleştirilmesi...
Ve elbette, vesayet odaklarının, terör örgütlerinin tasfiyesi...
Bütün bu süreçlerin olmazsa olmaz üç koşulu var: 1) İrade ve misyon sahibi bir siyasi iktidar, 2) Yenilikçi ve dönüştürücü bir siyasi vizyon, 3) Özgür ve güçlü bir siyasi kamuoyu.
Yeni dönemin bir inşa dönemi olarak kurgulanabilmesi, her şeyden önce AK Parti'nin performansına bağlı. Bunun için de AK Parti'nin özneliğinin farkında olması gerekiyor.
AK Parti, 2002'de iktidara geldiğinde, statükocuların ilk yaptığı şey, AK Parti'nin özneliğini elinden almaya çalışmak olmuştu. Bunun için de AK Parti'ye misyon biçmeye, onu korunaklı sınırlara hapsetmeye gayret etmişlerdi.
AK Parti'ye önce havuç uzatmışlardı. İşe yaramayacağına kanaat getirdikleri noktada ise sopa sallamaya başlamışlardı.
R. Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, bu çevrelenme, yönlendirilme ve frenlenme gayretlerini aşmayı başardı. Gündemin arkasından gitmedi, kendi gündemini hayata geçirdi. Siyaset bu süreçte itibar kazandı, demokratikleşti. Ekonomi bu süreçte büyüdü.
Yeni dönem, eski Türkiye'nin siyaset mühendislerinden kurtulabilmiş değil. 2002'de AK Parti'yi kuşatmaya ve esaret altına almaya çalışan zihniyet bugün de var ve canlı.
Bugün AK Parti'ye "2002'ye dön" çağrıları yapanlar onlar.
O gün, AK Parti'ye "Türban'ı siyasi malzeme olarak kullanma" diyenler bugün"başkanlık işine girme" diyorlar.
O gün, "AKP üzerindeki İslamcı parti imajını silmeli ve biz de ona yardım etmeliyiz"diyenler, bugün "Erdoğan kötü, Davutoğlu iyi" diye nifak saçmaya çalışıyorlar.
O gün "Türkiye'de hiçbir partinin oyu, yüzde 100 kendisine ait değildir. Bu kadar hızla gelen oylar, bu kadar hızla gider" diyenler, bugün "yüzde 9'u çantada keklik bilmeyin ha"diye uyarıda bulunuyorlar.
O gün "Bu hükümet Türkiye için gerçekten bir şanstır. Bu şansı 'aceleci', 'inadına' ve kışkırtıcı hareketlerle tahrip etmeye kimsenin hakkı yoktur" diyenler bugün "bağımsız dış politika da neymiş" diyorlar.
Amaç, AK Parti'nin özneliğini elinden almak ve bizi eski Türkiye cenderesine sıkıştırmak!
Yok, biz almayalım...
Bir de, bir yere dağılmayalım...
[Sabah, 19 Kasım 2015]