Yemen’de Husilerin yayılmasına ve “devrik” Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in karşı darbe planlarına göz yuman Suudi Arabistan’ın Kararlı Fırtına Operasyonu’nu başlatmasının üzerinden 15 gün geçti. Operasyon İran ve olağan müttefikleri dışında dünyanın birçok ülkesinden destek gördü. Zamanında Suriye’ye “Yemen Modeli” önerenler, şimdilerde Yemen’in Suriye’deki iç çatışma modeline doğru kaydığını teslim ediyorlar. Tabii ki iki süreç arasında önemli farklılıklar var. Yine de Yemen 15 gündür devam eden operasyonlara rağmen operasyon öncesinden çok farklı bir noktada durmuyor.
Suriye’de olduğu gibi Yemen’de de zaten karma karışık olan durumu içinden çıkılmaz hale getiren unsur dış müdahale. Yanlış anlaşılmasın; dış müdahale deyince Suriye’de de olduğu gibi hep akla sadece yabancı ülkelerin yaptığı hava saldırıları geliyor. Dış müdahale, ülke dışı aktörlerin ülkedeki aktörler üzerinden nüfuzlarını genişletme çabalarının her türlüsünü içerir. Yani Suriye’de olduğu gibi Yemen’de de dış müdahale dediğimiz zaman İran’ın nüfuz ajanları üzerinden yürüttüğü vekalet savaşlarını da konuşmalıyız. Suudi Arabistan ve müttefiklerinin yürüttüğü hava saldırılarını da.
MÜDAHALE, MÜDAHALEYİ GETİRİYOR
Burada dış müdahaleye ilişkin şöyle bir çıkmazın içerisindeyiz: Hamilerden bir tanesinin sahada aktif bir şekilde çalıştığı bir denklem, diğer bir haminin de çalışmasını ve daha müdahaleci bir tavır almasını gerektiriyor. Yemen bağlamında konuşursak, İran’ın varlığı Suudi Arabistan’ın varlığını zorunlu kılıyor. Tersi de geçerli. Bu durumda ya o ülke rakip olarak gördüğü aktörün nüfuzuna teslim edilecek; ya da müdahaleyle o aktörün nüfuzunu dengelemeye çalışacaksın. Suriye’de İran ordusuyla, komutanlarıyla, milisleriyle sahaya indi ve savaşıyor; Suudi Arabistan ise Suriye muhalefetine destek veriyor. Yemen’de ise Suudi Arabistan hava kuvvetleriyle savaşmaya başladı; İran ise an itibarıyla sadece destek veriyor.
Son günlerde İran’ın Yemen’deki rolü abartılıyor fikri iyice işlenmeye başladı. İran’ın da kendi rolünü önemsizleştirme çabası yürüttüğü anlaşılıyor. Yoksa “ergen selfieci” Kasım Süleymani Sana’dan poz vermeye başlardı. Oysa İran’ın Husilere desteği son on küsur senede diğer bölgesel hırslarına paralel olarak artırdı. Eğitim, indoktrinasyon ve silahlandırma faaliyetlerini bu süre zarfında yürüttü. Tabii Yemen, İran için bir Irak veya Suriye değil; hiç olmazsa coğrafi engellere sahip. Yine de İran’ı Yemen’deki “sorun çıkarıcı” rolünden sıyırmak mümkün değil.
ÇATIŞMANIN KAZANANI YOK
Jeopolitik bu rekabet maalesef mezhepsel tonlara da hızlıca sahip oldu. Husilerin İran’la son yıllarda artan ilişkisi ve İran’ın bölgedeki mezhep temalı operasyonları, Körfez’deki Şii antipatisiyle birleşince Yemen kendisini sonunda kimsenin kazanmayacağı bir çatışmanın içerisinde buldu. Yemen’de İran kazanamaz çünkü operasyon gücünün sınırlarına ulaştı, uzun bir süredir sermayeden yiyor. Suudi Arabistan ve müttefikleri kazanamaz çünkü Husiler Yemen’in asli unsurları ve savaşla ortadan kaldırılamazlar.
Bu menfi dengede yapılması gereken Yemen’de dış müdahaleyi zayıflatacak bir iç uzlaşıya varılmasıdır. Bunun için İran’ın Şiilerin yaşadığı her coğrafyada olduğu gibi Yemen’i de arka bahçesi olarak görmeyi bırakması, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin ise buna mukabil yürüttüğü askeri operasyonlarına son vermesi lazım. Suudi Arabistan’ın operasyonu uzun süre devam ettirmek istemediğini düşünüyorum. Bu sebepten İran’ın tavrı operasyonun süresini ve Yemen’deki yıkımın ölçeğini de belirleyecek. İran’a hırslarının bölgeyi içerisine soktuğu ateşin, Yemen’den Suriye’ye tüm bölge insanını yaktığını hatırlatacak akil aktörlere ihtiyaç var. Türkiye de tam burada devreye giriyor...
[Akşam 10 Nisan 2015]