Ülke ekonomisinin en can alıcı sorusu bu: “Türkiye yüksek gelir grubuna girebilir mi?”
Alt orta gelir grubundan yüksek orta gelir grubuna yükselen Türkiye için asıl hedef yüksek gelirli ülkeler kategorisinde yer almak. Çünkü ülkenin yüksek gelir grubuna dahil olması yalnızca gelirin artışı anlamına gelmiyor. Aynı zamanda ülke algısının pozitif olması, risk priminin düşmesi, kredi notunun yükselmesi, ülkeye gelen yabancı yatırımcı girişinin hızlanması gibi pozitif bir süreçte motivasyon sağlıyor.
Bir de bu süreçteki her adım birbirinden bağımsız gibi görünse de, aynı zamanda birbirine bağımlı. Risk primi azaldığında ülkenin kredi notu yukarıya doğru yönlenirken, kredi notunun yükselmesi de yabancı yatırım için olumlu bir veri oluşturuyor. Dolayısıyla ekonomideki tüm değişkenler birbirine bağlı. Yüksek gelir grubuna girmek de bu bağlılık adına önemli.
PEKİ TÜRKİYE NEREDE?
Dünya Bankası ülkeleri sınıflandırırken, kişi başı gelir ve satın alma paritesi ölçütlerini kullanır. Bu kurumun 2014 verileriyle hesapladığı son rakamlara göre,
1.045 Dolar ve altında geliri olanlar “düşük gelirli”, 1.046 - 12.736 Dolar arasındaki gelir grubu “orta gelir grubu” olarak adlandırılmaktadır. “Orta gelir grubu”ndaki gelir bandı geniş olduğundan bu grup, 1.046 - 4.125 Dolar arasındaki gelir düzeyi “alt orta gelirli”, 4.126 - 12.736 Dolar arası gelir düzeyi “üst orta gelirli” olarak ikiye ayrılmaktadır. 12.736 Dolar üzerinde gelire sahip olanlar ise “yüksek gelirli” ülke grubunu oluşturuyor.
Türkiye'nin bu sıralamadaki yerini değerlendirmeden önce, 2002'den sonra gösterdiği başarıyı ifade etmek gerek. 2002 yılında yaklaşık 3.500 Dolar olan kişi başı gelir ile “alt orta gelirli” ülke grubunda yer alan Türkiye, 2014 yılında kişi başı gelirini yaklaşık 10.840 dolara kadar yaklaştırarak “üst orta gelirli” gruba girmeyi başardı.
Yine Dünya Bankası tarafından hesaplanan satın alma paritesine göre ise Türkiye'nin kişi başı geliri 19.020 Dolar. Alınan mesafeye göre, geçişin çok hızlı olduğunu söyleyebiliriz. Bu başarılı performansın en yoğun olduğu zaman dilimi ise 2002-2008 yıllarıydı.
Küresel ekonomik krize kadar ekonomideki köklü değişim ve reformların karşılığını fazlasıyla almış oldu ülke ekonomisi. Üstelik Türkiye'nin yer aldığı “orta gelir grubu”nda yıllarca patinaj yapan ve “yüksek gelir” grubu sınırını geçemeyen Meksika, Malezya, Tayland, Güney Afrika gibi yükselen ekonomilerden birçok ülke varken.
Ancak şu açık ki, 2008 küresel ekonomik krizi Türkiye ekonomisinde kısa dönemli bir negatif etki oluştursa da, Türkiye ekonomisinde yavaşlayan büyümenin asıl sebebi içerden ve dışarıdan empoze edilen risklerdi.
Küresel ekonomik konjonktürden dolayı artan Dolar kuru, Türkiye'de bir kriz senaryosu olarak sunuluyor. Suriye ve Irak'ta süren çatışma ve kaos ortamını fırsat bilen odakların ekonomide manipülatif hareketleri, özellikle 2012'den sonra hız kazandı. Dolayısıyla böyle bir durumda, ekonomik büyüme yavaşlarken kişi başı gelirde de azalma meydana geldi.
Bir de tabi 7 Haziran sonucu var. Ortaya çıkan sonuç Türkiye'nin ekonomik başarısındaki en temel belirleyici güç olan siyasi istikrarda belirsizliğe yol açtı.
NE YAPILMALI?
1 Kasım seçimine bir haftadan az bir süre kala, ekonomi başlıkları yalnızca seçim vaatlerinde yer buluyor. Ancak, ülkenin yeniden istikrara kavuşması ve hedeflerine ulaşabilmesi için, ekonomideki reform anlayışı daha da genişleyerek devam etmek zorunda. Bu hedeflerden birisi olan Türkiye'nin “üst orta gelirli” grubundan “yüksek gelirli” ülke grubuna yükselmesi için de artık ciddi adımların atılması gerekiyor.
Bunun için de, ekonomide yeni bir “hikaye”yi başlatacak olan Yapısal Dönüşüm Programı'nın uygulanmasına kararlılıkla sahip çıkılmalı. Yapısal sorunlardan dolayı ekonomik büyümede fren yapılması, hem kişisel geliri hem de ülke sınıflandırmasını doğrudan etkiliyor. Bu yüzden, yapısal dönüşüm programı ülkenin ekonomi yol haritasında “strateji belgesi” veya “acil eylem planı” olarak kabul görmelidir.
Hatırlarsak, 2011 yılında yapısal problemlerden olan cari açığın artması ekonomik büyümede fedakarlık yapılmasına yol açtı. Bu fedakarlığın ekonomiye maliyeti de yüksek oldu. Maliyet, Türkiye'nin hedeflediği yüksek gelir grubuna girmesinin gecikmesi ve bu gruba girme fırsatının kaçırılması.
Ancak, Türkiye'nin bir fırsat daha kaçırma lüksü yok. Türkiye'nin ihtiyacı olan, onu “yüksek gelirli” ülke grubuna taşıyacak yeni bir “ekonomi hikayesi”.
[Yeni Şafak, 26 Ekim 2015]