Sanırım artık kimse terörün toplumsal kökenlerinden bahsetmemeli. En azından son günlerde yaşadıklarımızdan sonra.
Zira birilerinin ellerinde hiçbir delil yoktu. Fakat yıllarca bu iddiayı seslendirdiler. Terörün toplumsal bir olgu olduğunu söylediler. Buna göre terörü yaratan toplumsal koşullar düzelmedikçe terör çözülemez dediler.
Şimdi Türkiye üç terör örgütü ile birden savaşıyor.
Bu savaş sırasında üçünün de toplumsallaşmadığı ve toplumdan doğmadı hergün ortaya çıkıyor. Terörün uluslararası ve siyasal bir olgu olduğu açıklık kazanıyor. Dolayısıyla mücadelesinin de ona göre kurgulanması gerekecek.
Terörü Türkiye'de toplumsal bir olgu olarak görenler hep PKK-Kürtlük ilişkisi üzerinden gitti. Bu akla göre, Türkiye'nin bir numaralı terör sorunu PKK idi. Ve PKK bir toplumsal tabana dayanıyordu.
Halbuki böyle olmadığını gösterecek tonla delil vardı. Ama hep göz ardı edildi.
Görmek için PKK'nın doğuş ve yükseliş dönemlerine bakmak yeter. O zaman nasıl uluslararası siyasetten kaynaklandığı çıkar ortaya. PKK'nın ilk büyük yükselişini Birinci Körfez Savaşı'nda yapması tesadüf olabilir mi? Hadi o tesadüf. İkinci yükselişinin 2003 Irak Savaşı sonrası olması da mı tesadüf? Hadi o da tesadüf diyelim. Üçüncü yükselişini Suriye iç savaşı esnasında yapması tesadüf olabilir mi? Tabii ki değil. Bütün bu uluslararası ve bölgesel istikrarsızlıklar PKK'nın varlık sebebidir. Kürt kimliği değildi, PKK'yı doğuran. Tersi çok daha doğru.
Dışardaki boşluk ve fırsattan doğdu PKK. İçeride Kürt kimliğini üretmek istedi. Bu durum şimdilerde daha da netlik kazanıyor.
Devlet toplumsal meselelere her ne kadar eğilse de terör örgütü bu süreci suistimal etti. Örneğin çözüm denemesi PKK'nın asıl derdinin çözüm ve demokratikleşme olmadığını gösterdi.
Özgürlük alanları genişledikçe terörün ortadan kalkacağı iddiasını boşa çıkardı.
Terörün doğrudan doğruya bir asayiş sorunu olduğunu gösterdi hepimize.
Sadece PKK mı? Diğer terör örgütleri de aynı. Terörün toplumsal olmadığına dair bir başka örnek FETÖ'dür. Bu örgüt devletin içine sızdı.
Elit bürokratlarla üretti. Toplumu hiç umursamadı. Genel nüfus içinde ancak yüzde birlik bir kitleye hitap etti. Çünkü o da toplumdan doğmadı. O da toplumdan beslenmedi. O da toplumu siyasetle elde etmek istedi. O da asli gücünü uluslararası siyasetten devşirdi. O da toplumsal olmaktan ziyade siyasal bir aktördü. Ciddi yükselişini de uluslararası anlaşmalarına borçlu.
Son olarak DEAŞ bize aynı şeyi gösteriyor. Terörün toplumsal tabana ihtiyacı yok. Terör kendisine uygun zemin bulduğu Suriye'de doğup büyüyor.
Türkiye toplumuyla bütünüyle ilişkisiz. Türkiye'de toplumsal bir hedefi bile olmayan DEAŞ en çok Türkiye'ye saldırıyor. Çünkü terör örgütleri uluslararası siyasetin boşluğundan edindiği gücü en yakın adrese yönelterek var oluyor.
Bu üç örgüt sistematik olarak Türkiye'yi hedef alıyor. Her hafta biri bir saldırı gerçekleştiriyor. Fakat bu saldırıların aslında hiçbirinin toplumsal karşılığı yok. Toplumsal kaynağı da yok. Bu örgütler güçlerini toplumdan almıyor.
Uluslararası aktörlerden ve faktörlerden alıyor. Bu şartlar altında PKK çözüme razı olmaz. Suriye'de tarihi bir fırsat yakaladığını düşünüyor. Ve bu fırsatı sonuna kadar sömürmek isteyecektir.
FETÖ Amerika'da kendine alan buldukça siyasal mücadele vermek isteyecektir.
DEAŞ Suriye'de alan buldukça Türkiye'ye saldıracaktır. Bu örgütler toplumsal tabana karşılık gelmediği gibi uluslararası aktörlerin oyuncağı haline gelmektedir.
Hepsi Türkiye tolumuna saldırıyor. Ama hiçbiri toplumsal fay hatlarını kırma şansına sahip değil.
Ama öbür taraftan saldırmaya da devam edeceklerdir. Bu nedenle de Türkiye kaynağı neredeyse mücadeleyi orada vermeli. PKK ve FETÖ'ye Amerikan ve Avrupa desteğini kesmek için uğraşmalıdır. DEAŞ ve PYD'nin Suriye'deki varlığı engellenmelidir. Ancak ondan sonra iç güvenlik tedbirleri başarılı olacaktır.
[Takvim, 4 Ocak 2017].