Türkiye ile Suriye arasında diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesi için çabalar yoğunlaşıyor. 29 Haziran'dan bu yana Cumhurbaşkanı Erdoğan, önce "geçmişte olduğu gibi bugünde birlikte hareket edeceğiz", ardından "Esad'ı Türkiye'ye davet edeceğiz", son olarak da " davetimiz her an olabilir" açıklamasını yaptı.
Suriye rejiminin Türkiye ile ilişkileri düzeltmek için bir adım attığında, Türkiye'nin de aynı yaklaşımı göstereceği epeyce bir süredir gündemde.
Son günlerde Suriye ile bir normalleşme süreci farklı bağlamlarda tartışılsa da zaten üst düzey "temaslar" çok önceden başlamıştı. 2022 Aralık ayında, Türkiye, Rusya ve Suriye'nin istihbarat başkanları ve savunma bakanları bir araya gelmiş, bir sonraki toplantıda İran da bu sürece dahil olmuştu. Mayıs seçimlerinden önce yine aynı ülkelerin dışişleri bakanlarının görüşmesiyle "diplomatik diyalog" süreci ilerlemişti.
Bu görüşmelerin ardından normalleşme sürecinin başlaması için belirli konular müzakere edilse de Suriye'nin bazı konularda "ön şart" koşması, istenilen ivmenin yakalanmasını engellemişti.
Esad rejiminin ön şartı, Türkiye ile müzakerelerin devam edebilmesi için Suriye'nin kuzeyindeki askeri varlığını çekeceği ile ilgili Türkiye'den resmi güvenceydi. Türkiye ise Suriye'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne her zaman saygı duyduğunu, ancak mevcut durumda bu isteğini kendi güvenliği açısından kabul etmedi.
Türkiye, rejimin bu şartına karşı kendi tutumunu birçok kez açıkladı. BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararına kararı temelinde, kapsayıcı bir anayasanın kabulü, serbest seçimlerin yapılması, güvenlik ortamının sağlanması ve Türkiye'ye yönelik terör tehdidine karşı ortak bir mücadelenin başlamasının ardından, çekilmeyi düşünebilecekti.
Küresel ve bölgesel güç denkleminde yaşanan her yeni gelişme sahadaki mevcut durumu etkiler. Uzun süredir, "üçüncü dünya savaşı"nın eşiğinde olunduğu tartışmaları, Netanyahu yönetiminin yeni saldırı planları, ABD başkanlık seçimlerini Trump'un kazanması durumunda Suriye'den yeniden çekilmeyi hayata geçirebilecek olması ve Avrupa seçimlerinden çıkan sonucun Ukrayna-Rusya savaşının geleceğine etkisi gibi birçok başlık belirsizlikleri derinleştiriyor.
Dolayısıyla da Suriye'nin geleceğine yönelik atılacak adımların hızlandırılması önemli. Rusya Devlet Başkanı Putin'in özel temsilcisi Alexander Lavrentiev'in Esad'la görüşmesinin ardından "Başarılı bir arabuluculuk için koşulların her zamankinden daha uygun olduğunu görüyoruz" açıklaması bu minvalde okunabilir.
Esad yönetiminin Türkiye ile ilişkileri yeniden başlatma konusunda daha istekli ve makul açıklamalar yapmasını da yine benzer şekilde değerlendirmek mümkün.
Rusya ve Irak'ın arabuluculuk, körfez ülkelerinin kolaylaştırıcılık konusunda ortaya irade koymalarını sahadaki yaşanacak gelişmelerin kendilerine de olumsuz şekilde etkileme endişesinden kaynaklandığını görmek gerekir.
Türkiye-Suriye arasında ivmelenmesi gereken normalleşme sürecini değerlendirirken, barındırdığı zorlukları saymaya gerek yok. Zor olduğu için "normalleşme" tanımlamasını Türkiye'nin, daha önceden BAE, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerle yürüttüğü süreçlerle kıyaslamamak gerekir.
Hem masada olan mevcut sorunların çözümüne yönelik, hem de yeni meydan okumalar ve bozucu etkilerin olması kaçınılmazdır. Normalleşme adımlarının hızlanacağına dair açıklamaların hemen ardından Suriye'nin kuzeyinde Türkiye karşıtı eylemler ve Kayseri'de sığınmacılara yönelik manipülasyon ve dezenformasyon kaynaklı olaylar, sürecin zorluklarını gösteren ipuçlarıdır.
Terörle mücadele, Suriye'de devlet otoritesinin ve güvenli yaşam koşullarının oluşturulması ve sığınmacıların geri dönüşünün sağlanması ile ilgili başlıklarda ilerleme bugünden yarına çözülecek konular değildir. Dolayısıyla da bu konularda belirli bir mesafe alınıncaya kadar "normalleşmeyi", "ilişkilerin yeniden tesis edilmesi" bağlamında anlamak gerekir.
[Sabah, 8 Temmuz 2024]