SETA > Yorum |
Siyasete Nereden Bakmalıyız

Siyasete Nereden Bakmalıyız?

Bugün yaşadığımız çağ, dünya ve Türkiye siyasetinde köklü değişimlere ve dönüşümlere tanıklık etmektedir. Küresel ölçekte olduğu kadar yerel düzeyde de önemli gelişmeler yaşanmakta, bu da siyasi dengelerin hızla değişmesine neden olmaktadır. İsrail'in Gazze'de uyguladığı soykırım, Suriye'deki zalim rejiminin son bulması, Asya'nın yükselen ekonomik gücü, Atlantik'in gerileyen etkisi gibi olaylar, dünya siyaseti ve güvenliği bağlamında derin ve çok boyutlu bir dönüşümü işaret etmektedir.

Bugün yaşadığımız çağ, dünya ve Türkiye siyasetinde köklü değişimlere ve dönüşümlere tanıklık etmektedir. Küresel ölçekte olduğu kadar yerel düzeyde de önemli gelişmeler yaşanmakta, bu da siyasi dengelerin hızla değişmesine neden olmaktadır. İsrail'in Gazze'de uyguladığı soykırım, Suriye'deki zalim rejiminin son bulması, Asya'nın yükselen ekonomik gücü, Atlantik'in gerileyen etkisi gibi olaylar, dünya siyaseti ve güvenliği bağlamında derin ve çok boyutlu bir dönüşümü işaret etmektedir.

Dünya siyasetindeki bu değişimler aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibi uluslararası kuruluşları da etkileyecektir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri olan ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa, dünya üzerindeki pek çok kararda belirleyici bir rol oynamaktadır. Çünkü Güvenlik Konseyi, daimi üyelerin veto hakkını kullanmaması durumunda karar alabilmektedir. Çoğu zaman daimi üyeler, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda zülfü yâre dokunmayan ve çıkarlarıyla örtüşen kararları onaylamakta veya bu doğrultudaki kararlara karşı veto haklarını kullanmamaktadırlar. BM Güvenlik Konseyi'nin İsrail'in Gazze'de yaptığı soykırıma karşı bir yaptırım kararı alamamasının nedeni de bu durumdur. BM Güvenlik Konseyi'nin bu yapısı medeni dünyada birçok ülkeyi rahatsız etmekte ve adaletsizliğe karşı duydukları rahatsızlıkları daha gür bir seda ile dile getirmektedirler.

Hem küresel ve yerel düzeyde yaşanan bu siyasal değişimlere hem de uluslararası kuruluşlarla ilgili talep edilen değişimlere nereden baktığımız, olayları nasıl anlamlandırdığımızı göstermektedir. "Gerçekten de siyasete bir yerden bakmak zorunda mıyız? Objektif bir bakış açısı mümkün müdür?" gibi aklımıza bazı sorular gelecektir. Belki bu soruları farklı bir şekilde de dile getirebiliriz. Bu soruları da akılda tutarak siyasal olaylara yönelik bakışın, çıktıları görme biçimini etkilediğini iddia edebiliriz. Çünkü insanlar, ister istemez bir noktadan olayları yorumlarlar ve bu nokta, kişinin dünya görüşü ile doğrudan bağlantılıdır.

Bir kişinin dünya görüşü, pek çok unsura dayanır. Aile, eğitim, çevre, din, ideoloji ve toplumsal statü gibi faktörler, bir bireyin bakış açısını belirleyen temel öğelerdir. Bu unsurlar, her bireyin kendi anlam ve değer dünyasını inşa etmesine yardımcı olur. Bu dünyaya bağlı olarak, insanların olaylara görme biçimleri de şekillenir. Yani, bir insanın olaylara bakışını belirleyen çok fazla etken vardır. İnsanlar, çoğu zaman kendi değer yargılarından ve inançlarından etkilenir. Bu sebeple, tamamen objektif bir bakış açısı benimsemek zordur. Hatta bazılarına göre, insanın tamamen objektif olabilmesi mümkün değildir. Ancak bu durum, insanın sürekli olarak aynı bakış açısını benimseyeceği anlamına gelmez. İnsan, zamanla dünya görüşünü etkileyen faktörlerin değişmesiyle bakış açısını da değiştirebilir. İnsanlar, gelişen olaylara ve değişen koşullara göre bakış açılarını güncelleyebilirler.

Türk siyasi tarihi, bu durumu daha net bir şekilde ortaya koyar. Geçmişte, özellikle 1990'lar ve 2000'li yılların başlarında birçok siyasi parti, politikalarını Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri gibi Batılı güçlerin etkisi altında şekillendirmiştir. Türkiye'deki bazı hükümetler de iç ve dış politikalarında Avrupa ve ABD'yi merkeze alarak politikalar geliştirmiştir. Özellikle Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri ve ABD ile stratejik ilişkiler, Türkiye'nin dış politikasını büyük ölçüde etkilemiştir. Bu dönemdeki hükümetler, atacakları adımların Brüksel ve Vaşington tarafından nasıl karşılanacağına büyük bir dikkat göstermiştir. Bu yaklaşım, belirli dönemlerde Türkiye'nin dış politikasının büyük ölçüde Batı bakış açılı olmasına neden olmuştur. Bu nedenle, Türkiye'deki bazı siyasi parti ve hükümetler, bağımsız bir şekilde hareket edebilmekte zorlanmışlardır. Burada eleştirilen durum, Brüksel ve Vaşington ile yapılan siyasi ve ekonomik işbirlikleri değil; asıl eleştiri, Türkiye'deki politikaların belirleyicisinin Türkiye değil, başka merkezler olmasıdır.

Günümüze geldiğimizde birçok kişinin siyasal olaylara halen Brüksel/Vaşington merkezli baktığını görmekteyiz. Bu kişiler, Türkiye'nin küresel anlamda önemli bir aktör olamayacağını düşündükleri için Türkiye'yi aparat olmaya layık görürler. Bu kişilerin baktığı yerin neresi olduğunu olaylara verdikleri tepkilerden anlayabiliriz.

Bunu en güzel örneğini İsrail'in yaptığı soykırımda gösterilemeyen tepkilerden görmekteyiz. Başka ülkeler İsrail'in Filistin'de yaptığı soykırıma karşı üç maymun oyununu oynarken, Türkiye'de de başkalarının siyasetini merkeze alanlar herhangi bir öznenin yer almadığı ifadeler kullanarak Filistin'de yaşanan soykırımla ilgili oldukça ılımlı cümlelerle kınama yapmaktadırlar. Bu kişilerin içinde yer almak istedikleri dünya, onlara bir şekilde görme biçimini de dayatmaktadır.

Türkiye doğal olarak farklı topluluklar ve devletlerle siyasi ve ekonomi alanında işbirlikleri, anlaşmalar yapacaktır. Farklı ittifaklar içerisinde yer alacaktır. Ama bunların hiçbiri Türkiye'nin politikalarını belirleyen aktörler diğer devlet ve ittifaklar olmamalıdır. Başkalarının gözleriyle Türkiye'ye bakanlar, Türkiye'nin belirleyici aktör olabileceğine inanmamakta hatta bazı durumlarda Türkiye'nin bağımsızlık ve egemenliğinin zedelenmesi pahasına başka merkezli politikalar savunmakta bir beis görmemektedirler.

Bu noktada "Siyasete nereden bakmalıyız?" sorusuna geri dönebiliriz. Dünyada yaşanan siyasal değişimlere Türkiye'den bakmak zorundayız. Yaşanan olaylara kulak kesildiğimiz yer Türkiye olmalıdır. Türkiye, sadece coğrafi olarak değil, tarihi geçmişi, kültürel zenginliği ve jeopolitik konumuyla da dünya sahnesinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Yani Türkiye, sahip olduğu tarihi müktesebat ve tecrübelerle, bölgesel ve küresel gelişmelerde önemli bir aktör olma potansiyeline sahiptir. Söz konusu potansiyele sahip olduğu için Türkiye, dünyanın yaşadığı siyasi dönüşüm ve tarihi kırılmalarda etkili bir aktör haline gelmektedir. Bu nedenle siyasete baktığımız yer ve görme biçimimizi şekillendiren yerin Türkiye olması gerekmektedir. Bu da Türkiye'ye olan inançla şekillenebilir.

[Sabah, 18 Ocak 2025]