Türkiye siyasetine ilişkin, farklı kesimlerin üzerinde uzlaşabildikleri pek az “ortak kanaat”ten bahsedebiliriz.
“Türkiye'de nitelikli bir siyasal muhalefet yok” kanaati bunlardan biridir.
Her nerede konuşlanırsa konuşlansın, Türkiye siyasetine aşinalık kesbeden bir kişi “memleketteki muhalefet sorunu”ndan haberdardır.
Muhalefet, demokratik siyasetin olmazsa olmazlarındandır oysa.
İktidarın kaynaklarına, içeriğine, araçlarına ve toplumsal etkilerine yönelik bir itiraz ve karşıtlık halidir.
Ama aynı zamanda bir düzeltme ve dönüştürme talebidir.
Bazen bir politika, bazen bir söylem, bazense bir kimliktir.
Muhalif politika ve söylem, özsel bir karşıtlık gerektirmez.
Muhalefetin bir kimlik halini aldığı durumlarda ise “mutlak karşıtlıklara” ihtiyaç duyulur.
Metinlerinden çok şey öğrendiğim Zygmunt Bauman, siyasal alandaki karşıtlık algısının bir “iç-dış ayrımı” yarattığından bahseder.
Dışarısı kötülüğü, çirkinliği ve yanlışı, içerisi ise iyiliği, güzelliği ve doğruyu temsil eder.
Türkiye'de siyasetin “mutlak karşıtlıklar” üzerinden yürümesine neden olanlar, her şeyden önce, muhalefeti bir politika ve söylem olmaktan çıkarıp, bir kimliğin içine sıkıştıranlardır.
***
2000'li yıllara kadar Türkiye'de toplumsal ve siyasal muhalefet bir kimlik olarak neşet etmemiş, söylem ve politika alanında kendisini göstermiştir.
Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte resmi ideolojinin en önemli dertlerinden biri “toplumu medenileştirmek”ti.
Bir başka deyişle “halkı adam etmek”.
Devletin bütün aygıtlarıyla destek verdiği bu siyaset, güçlü bir toplumsal muhalefet oluşturmuş, 1960'lardan itibaren siyasal bir alternatife dönüşmeye başlamıştır.
Her şeyden önce bir hak ve adalet talebi olarak ortaya çıkan bu muhalefet, söylem ve politika önerileriyle öne çıkmıştır.
“İslamcı hareket” ve “Kürt hareketi”nin yaptığı alternatif iktidar çağrısı 2000 sonrasında kendisine gerçek anlamda bir karşılık bulmuştur.
2000 öncesinin toplumsal ve siyasal muhalefetinin mutlak karşıtlıklara dayalı bir kimlik halini almamasında, karşısında yer alan iktidarın çeşitli eğilim ve koalisyonlardan oluşmuş olmasının da payı büyüktür.
Buna mukabil, 2000 sonrasında AK Parti iktidarıyla birlikte ortaya çıkan siyasal muhalefet, kısa sürede kemikleşmiş, kimlikleşmiştir.
2000 sonrasında Türkiye siyasi kültüründe, yapısal bir değişim yaşanmış, merkez-çevre ilişkilerinin yapısal karakteri değişmiştir. Siyasetin dinamikleri geriye dönülemeyecek şekilde yeniden dizayn edilmiştir.
Bu sürecin en önemli özelliklerinden biri de “AK Parti karşıtlığı” temelinde bir siyasal muhalefetin üretilmiş olmasıdır.
AK Parti karşıtlığı temelinde inşa edilen ideolojik alan, başından beri farklı vurgulara sahip görünen siyasal aktörleri kolaylıkla telif edebilecek bir mahiyette tasarlanmıştır.
Bu nedenle, 2003 yılında ulusalcı medyada AK Parti karşıtlığının tesisi için kullanılan argümanlar, bugün Gülen medyasında kolaylıkla yeniden üretilebilmektedir.
Ya da HDP ve CHP ittifakı bu denli rahat bir biçimde dillendirilebilmektedir.
[10 Mart 2014, Akşam]