HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş bir Batı seferinden daha mutlu ve umutlu döndü. Avrupalı siyasetçiler Demirtaş’ı siyasi değerinin çok üstünde bir hüsn-i kabul ile karşıladılar. “Mazlum ve ezilen Kürt halkının” özgürlük savunucusu Demirtaş el üstünde tutuldu ve söyledikleri birer birer not alındı. Tabii ki Demirtaş da hazır Avrupa’ya gitmişken birazcık araziye uydu, terörü ve şiddeti lanetledi, barış isteğinin altını çizdi ve demokratik siyasete bağlılığını bir kez daha vurguladı. “Avrupa Değerleri”nden o kadar etkilenmiş olacak ki Türkiye’ye gelince de bu tutumunu devam ettirdi. “TAK ve benzeri örgütlerin topluma dönük tehditlerini de eylemlerini de kesinlikle doğru bulmuyoruz, kınadığımızı ifade ediyoruz” açıklamasını yapan Demirtaş hızını alamayıp, “Memlekette artık balon patlasa HDP'yi sorumlu tutan tuhaf bir anlayış var” bile dedi. Hatırlatmak lazım; onlar balon değil bomba! Patlayınca masum insanlar, kadınlar ve çocuklar ölüyor; o canlı bombaların cenazesi HDP’li vekiller tarafından kaldırılıyor ve o HDP bir siyasi parti değil o bombaları patlatan terör örgütünün siyasi kanadı.
Ve tabii bu gerçekler hem Demirtaş tarafından hem de Demirtaş’ın arkasını sıvazlayan Batılı efendileri tarafından biliniyor. Batı ne bu masallara inanacak, PKK’nın eli kanlı bir terör örgütü, HDP’nin de onun siyasi kanadı olmadığını bilmeyecek kadar saf; ne de ne olursa olsun Türkiye’ye zarar gelsin diyecek kadar bize düşman. Batı maddeci-rasyonel; kendi maddi çıkarını mümkün olduğunca arttırmaya çalışan, bu uğurda manevi herhangi bir değeri veya ilkeyi kendisine engel olarak görmeyen, dostluğa ve düşmanlığa çıkar perspektifinden yaklaşan bir siyaset takip ediyor. Hâl böyle olunca Batı’nın PKK sevgisinin arkasında da maddeci-rasyonel siyaset var.
Ne Kürtler ne de dünyanın başka bir “ezilen” halkı umurunda Batı’nın. HDP’nin “mücadelesini” desteklemez, Demirtaş’ın kara kaşına kara gözüne meftun olmazlar. Terör ile kahramanlık arasındaki çizgi bile sabit değildir; çıkara göre yer ve yön değiştirir. Bugün terör eylemi olan yarın bir bakmışsın kahramanca direniş olmuş. Bugün özgürlük savaşçısı olan yarın bir bakmışsın terörist oluvermiş. Üstelik bunların hepsi gözümüzün içine baka baka olur. Bir de üstüne bütün bu ilkesizlik “Avrupa değerleri, ulusal çıkar, ulusal güvenlik” gibi sözde ilkelerle desteklenir.
Kısacası PKK/HDP ve peşlerine takılan Kürtler bu denklemde aktör değil araçtır; Orta Doğu’da yaşanan krizde Batı’nın çıkarları doğrultusunda değil, kendi değerleri ve çıkarları doğrultusunda davranmaya çalışan, dünya beşten büyüktür diyerek batının maddeci-rasyonel siyasetini ortaya koyan, mazlum milletlerin hakkını savunan ve bunun için batıya dönüp “ikiyüzlüsünüz” diyen Türkiye’ye karşı Batı’nın kullandığı bir araçtır. Futbol sahasında karşı karşıya gelen takımların oyuncusu değil; oyuncuların birbirlerine yuvarladıkları, Türkiye’nin kale çizgisini geçirmeye çalıştıkları bir toptur HDP Batı için.
Ve Batı hiçbir zaman kendi anlattığı masala kendisi kanmaz. Bugün Türkiye’nin hamlelerini ve eleştirilerini savuşturmak için, “otoriterleşme”den bahseder, “demokrasi için kaygılanır”, “hak ihlallerine karşı uyarır”, “basın özgürlüğü konusu”nu dillendirir ve “terörle mücadelenin doğurduğu güvenlikçi ortam” hakkında çekincelerini bildirir. Ama bunlara hiçbir zaman inanmaz ve zaten inanması da gerekmez. Çünkü bunlar ilke değil çıkar, hakikat değil söylem, değer değil siyasettir. “Türkiye düşmanlığı” kalıcı olmayan Batı’nın, “HDP sevgisi” de sınırsız değildir. Gün gelir Türkiye ve Batı arasında yeni bir güç dengesi ve ilişki zemini inşa olur; söylem ve siyaset değişir. Kürtler yine Türkiye’de eşit vatandaşlar ve kardeşler olarak yaşamaya devam ederler. Ama olan, hayale aldanıp tatlı hülyalara dalanlara ve bomba ile balonu karıştıranlara olur.
[Türkiye, 18 Haziran 2016]