MHP’deki muhalifler 19 Haziran olağanüstü kurultayını toplamayı başardı. Çağrı heyetinin açıklamasına göre 752 delege ile toplanan kurultayda tüzüğün 13 maddesi değiştirildi. Böylece Bahçeli'nin muhalif adayları parti disiplinsizliğine dayanarak ihraç etmesinin önüne geçildi.
Genel merkez gibi muhalifler de seçimli kurultay için 10 Temmuz'da karar kıldı. Yine de her şey netleşmiş olmadı. MHP, henüz mahkemeler partisi olmaktan kurtulmuş değil. Hangi tüzükle 10 Temmuz kurultayının yapılacağı tartışmalı.
19 Haziran kurultayını "korsan" olarak gören Bahçeli'nin muhalifleri tasfiye etmeye çalışması mümkün. Muhalifler ise bunu engellemek için mahkeme kapılarını aşındırmaya devam edecek. Dahası, 10 Temmuz kurultayının nasıl bir ortamda gerçekleşeceğini kestirmek güç.
Muhalif adaylar 19 Haziran kurultayında ağırlığı görülen Akşener etrafında birleşecek mi? Yoksa Bahçeli muhalifler arasındaki sürtüşmelerden istifadeyle kıl payı ipi göğüsler mi? Hatta partideki bu gerginlik ortamının kavga dövüşle sonuçlanması da muhtemel.
Daha şimdiden kamuoyunda MHP'nin parçalandığı, bölündüğü kanaati pekişti. Kaybeden aday ister Akşener ister Bahçeli olsun yeni bir siyasi parti denemesine girişebilir. Doğum düşük de olsa başarılı da olsa MHP kaybedecektir.
MHP'nin siyasi tarihinin en büyük krizini yaşadığına şüphe yok. Bu krizin görünür açıklaması 1 Kasım seçimlerinde yaşanan başarısızlık. Yani 80 milletvekilinin 40'a düşürülmesi. Bahçeli'nin tabanın "iktidarda olma" arzusunu önemsemeyerek her türlü koalisyon seçeneğine "hayır" demesi. Buna ek olarak, MHP'nin seçmenin sosyolojisinden koptuğu, liderin tabana yabancılaşan bir umursamazlık içinde olduğu da söyleniyor.
Haksızlık etmeyelim; MHP'nin "sıcak" olarak hissettiği kriz farklı görünümlerle bütün muhalefet partileri için geçerli aslında. HDP'nin marjinalleşmesi de CHP'nin Alevici sert söylemle ayakta kalmaya çalışması da aynı krizin yansımaları. Adı da "negatif siyaset sendromu." Yani AK Parti iktidarının manevraları karşısına sürekli savunmada ve suçlamada olma hali. Yeni politika önerileri yerine sürekli aşırı eleştirileri önceleme hastalığı. Bu hastalığın bütün vahim sonuçları 7 Haziran- 1 Kasım arası dönemde seçmene malum oldu. İşte bu yüzden 1 Kasım 2015 seçiminin yarattığı deprem yaygın etkisi açısından Kasım 2002 seçimininkine benzer bir konumda. Bu deprem siyasi coğrafyamızı değiştirecek daha uzun vadeli sonuçlar üretecek gibi. Muhalefet partileri bir çıkmazın içindeler. Yaşanan siyasi türbülans ortamında liderlik krizine girmeden değişmek durumundalar. Zira liderlik krizleri siyasi fay hatlarının bu kadar dinamik olduğu durumda bölünmeleri tetikleyebilir. Bunu engellemenin yolu tabanı daha da konsolide edecek sertlik yanlısı söylemler. Bu da iktidara alternatif bir değişim trendi oluşturmaya mani.
Görünen o ki, MHP için bu fırsat bile çoktan kaçtı. Yeni genel başkan kim olursa olsun MHP'nin klasik tabanını toparlamakta bile zorlanacaktır. CHP ve HDP için marjinalleşme pahasına klasik tabanı korumak şimdilik mümkün. Şimdilik kaydıyla diyorum çünkü; AK Parti, 7 Haziran-1 Kasım arasındaki istikrarsızlığın tehlikesini seçmene göstererek yeni bir siyasi sermayeyi elde etti: AK Parti'siz bir dönemde muhalefetin çözüm üretemeyen, çaresiz parçalanmışlığı. Bu farkındalık muhalefetin bütün sert, karşıt söylemlerini etkisiz kılan bir fonksiyon üstleniyor. Muhalefetin tek çaresi yeniden bir blok olmaya çalışmak. Ancak bunu neredeyse imkânsız kılan şey, Gezi sonrası netleşen fay hatlarını yönetmede üstünlük yine AK Parti'nin elinde. Bu yüzden yeni Gezi kalkışması denemeleri en çok muhalefetin meşru siyaset zeminini erozyona uğratacaktır.
[Sabah, 21 Haziran 2016]