Sultanahmet ve Diyarbakır-Çınar saldırıları, terörün Türkiye için ne ölçüde tehdit olduğunu bir kez daha gösterdi. Terör örgütleri için önemli olan saldırı yapmak kadar bu saldırının kamusal alanda yayılmasını sağlamak; toplumun geniş kesimlerine ulaşarak korku ve panik atmosferinin oluşmasını gerçekleştirmektir. Amaca ulaşabilmenin yolu ise ana akım medyayı yönlendirmekten geçer. Çünkü terör örgütleri için saldırının başarılı sayılabilmesinin ölçüsü, oluşturabildiği gündemle doğrudan ilişkilidir.
Terör eylemleri karşısında siyasi pozisyonu gözetilmeksizin medyadan Fransa örneğinde olduğu gibi ülkenin birliği-bütünlüğü çerçevesinde yayın yapması beklenir.
Türkiye'de ise aynı yaklaşım gösterilemedi. Mesela Cumhuriyet gazetesi, Fransa'da yaşanan terör eylemi sonrasında 'Fransa Çocuklarına Ağlıyor' manşetiyle çıkmıştı; Sultanahmet saldırısından sonra ise 'Katliamlar Ülkesi' manşetiyle çıktı. Cumhuriyet'in DAEŞ'in kendi ülkesine yönelik gerçekleştirdiği saldırıda örgütü değil ülkesini hedef tahtasına oturttuğu bir tablo var.
CNN, Fransa ve ABD'yi hedef alan saldırılardan sonra ekranlarına yansıtmadığı görüntülere Sultanahmet saldırısı sonrası aynı hassasiyeti göstermeyerek ekranlarında yer verdi. Böylece Türkiye'ye karşı bir ayrımcılığa imza attı. Hayatını kaybedenlerin görüntülerini yayınlayarak onların bedenlerine ve yakınlarına saygı göstermedi.
Türkiye'den bazı haber siteleri de benzer hataya düştüler. T24, sık sık medya etiğinden bahsetmesine rağmen DAEŞ tarafından öldürülen insanların görüntülerini yayınlamakta beis görmedi. İntihar saldırısının hemen arkasından "bu saldırı turizmi kötü vurdu" başlığıyla yapılan haberler de aslında örgütün amacına hizmet eden bir söyleme sahipti.
Bu şekilde üretilen medya içerikleri terör örgütleri için oksijen kaynağıdır. Medyanın, böylesi durumlarda çifte standart uygulamadan adil bir habercilik anlayışını benimsemesi ve terör örgütlerinin propagandasına alet olmaması gereklidir.
Tabii, bilinçli yapılıyorsa o ayrı mesele.
[Sabah Perspektif, 16 Ocak 2016]