Lozan üzerine yapılan tartışmaları çok farklı boyutlarıyla tartışmak mümkün. Tarihi olarak da bir sürü tartışmaya konu edildi.
Hakkıyla tartışıldı mı? Tabii ki hayır. Birçok meselede olduğu gibi bu da partizan çekişmelere kurban edildi. Bugün dönüp baktığımızda, Türkiye'nin kurucu anlaşması dediğimiz Lozan'a dair eli yüzü düzgün çok az çalışma vardır. O da tarih çalışmalarıdır. Uluslararası İlişkiler açısından neredeyse hiç değerlendirmeye tabii tutulmuş değil. Aradan geçen onca zamana karşın ele alınmamış olması, ülkedeki akademi için başlı başına vahim bir durumdur. Öyle görünüyor ki, Türk akademisi bu değerlendirmeyi yapmasa da Türk siyaseti konuyu yeniden tartışmaya başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan ziyaretinde kitabın tam da ortasından konuşarak Yunanlılar'ın gözünün içine baka baka bu anlaşmanın sorunlu ve yetersiz olduğunu dile getirdi. Azınlıklar meselesinden tutun da, Ege meselesine kadar yüz yıl içerisinde çözülmeden bekletilmiş bir sürü konu var. Çözülmüş olanların kendisinde bile bir sürü uygulama sorunuyla karşılaşıyoruz.
PEK ÇOK SORUNLU ALAN VAR Batı Trakya'daki Türk nüfus, bu gündem maddelerinin başında geliyor. Maalesef yıllardır bildiğimiz fakat Türk hükümetlerinin nadiren dile getirdikleri bir meseledir. Çoğunlukla daha öncelikli gündem maddeleri nedeniyle göz ardı edilir. Türkiye'nin, Batı ittifakı içerisindeki konumu sebebiyle Yunanistan'la yeni bir gerginlik alanı oluşturmasın diye özen gösterilirdi. Ama bu Türk azınlığın haklarının çiğnenmediği anlamına gelmiyor. Yunanistan, Türk toplumunu yıllardır baskı altında tutuyor. Türk kimliğini dahi reddediyor. Müftü belirlenmesi meselesini bile bir ulusal güvenlik sorunu haline getiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, tam da bu ve benzeri konuları dile getirdi. Yunanistan'a artık bu gibi meseleleri de konu edineceğinin mesajını açıkça verdi. Çünkü bugün dünya sistemi içerisinde Türkiye, Yunanistan'ın bu abartılmış hassasiyetlerini daha az dikkate almak zorunda. Hatta değişimin zamanı geldiği düşüncesi bile yaygınlık kazanıyor. Mesela bir başka konu, Ege sorunudur. Özellikle doksanlı yıllarda Türkiye'nin başının terör belasıyla sıkıştırıldığı dönemde Yunanistan sürekli Ege'de yayılmanın peşindeydi. Lozan'ın kendine tanıdığı alanın dışına çıkmaya gayret ediyordu. Kıta sahanlığı ve FIR hattı gibi konularda hep revizyon çabasında oldu. Ama dikkat ederseniz son yıllarda bu konuyu çok da gündeme almıyor. Zira burada da atılacak herhangi bir yeni adımın kendi aleyhine sonuçlar doğurabileceğini düşünüyor.
YUNAN RAHATSIZ Tam da bu nedenle Lozan'da Türkiye'nin bir değişim talep etme ihtimali Yunanistan'ı çok rahatsız ediyor. Böyle bir değişimi yönetemeyeceğini Türkiye'nin her halükârda daha karlı çıkabileceğini düşünüyor. Halbuki böyle bir değişim üç günden beş güne olacak değil. Hatta genelde bu tür anlaşmalar genelde savaş sonrasında düzenlenir. Dolayısıyla uluslararası sistemde veya bölgede dramatik gelişmeler yaşanmadan böylesi bir yeniden yazma çabasının gerçekleşmesi çok zor. Cumhurbaşkanı Erdoğan aslında bu tartışmayı başlatarak Yunanistan üzerinde baskı kuruyor. Bu baskı sayesinde, çeşitli alanlarla ilerleme kaydediyor. Yunan tarafını savunmaya mecbur bırakıyor. Ama günün sonunda Lozan'ın eskidiğini ve günü geldiğinde Türkiye lehine dönüştürülmek isteniyorsa, daha iyi bir anlaşmanın şartlarının neler olabileceği, yani Türkiye'nin geleceği için kritik ve stratejik alanların neler olabileceği bugünden tartışmaya açılmalı.