Son üç yıl içindeki gelişmelerin, -Afganistan ve Irak işgalleri, Amerika, Avrupa ve Çin arasında gelişen jeopolitik ve jeoekonomik saflaşmalar- ortaya çıkarmış olduğu gerçek, küresel örgütlerin artık neredeyse işlevsiz bir hale geldiğidir. Bu tespit elbette küresel örgütlerin tamamen anlamsız hale geldiğine delalet etmez. Fakat vakıa küresel örgütlerdeki kurumsal şemanın ezici ana gövdesini oluşturan kitlenin, azınlığı teşkil eden kuzeyli kitle karşısında şamar oğlanına dönüşmüş olmasıdır. Küresel organizasyonlarda bir hiyerarşinin olması kaçınılmazdır. Siyasi doğruculuk, liberal adalet ve eşitlik nosyonlarına gözü kapalı bir şekilde iman etmemiş olan her aklıselim yaklaşım, belli bir hiyerarşinin bu tarz kurumlarda kaçınılmaz olduğu hakikatini teslim edecektir. Sorun bundan ziyade hiyerarşinin hangi kıstaslara göre kurulduğu ve yönetim hiyerarşisi içinde fiilen bulunamayanların nasıl bir adalet mekanizması ile ve ne kadar korunduğu meselesi ile ilgilidir. Belli başlı küresel örgütlerde bugün yaşanan durum ancak iki katmanlı nihilist bir kast sistemi hiyerarşisi diye tarif edilebilir. Hemen her küresel kurumda bu iki katmanlı kast sisteminin üst tarafında veto hakkına sahip olan kuzeyli azınlık ve altında kabaca dünyanın geriye kalan halklarını oluşturan güneyli çoğunluk bulunmaktadır. Güneyli çoğunluk içerisinde her hangi bir hiyerarşik ayırım olmaması ve tüm önemli kararlarının kast sisteminde üstün olanlar tarafından nesh edilebilmesi, iptal edilebilmesi gibi hakikatlerden dolayı küresel örgütlerin durumunu özetleyen en güzel ifade bütün hiyerarşik düzeylerin anlamsızlaştığı ‘nihilist bir girdap’ olsa gerek.
Küresel örgütler daha çok II. Dünya Savaşı sonrası dünya sisteminin vücuda getirdiği Birleşmiş Milletler, IMF, Dünya Bankası ve son dönem yeni yapısıyla hayata geçen Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi ana veya şemsiye örgütlerdir. Bu kurumların iki temel vasfı bulunmaktadır. Dünya savaşı sonrası küresel siyasi istikrar ihtiyacını karşılamak; finansal ve ticari liberalizasyon sonrası küresel kapital akışının planlanmış yapısal mecranın dışına çıkması ihtimalini bertaraf etmek. İlk amaç, II. Dünya savaşı sonrası acil bir düzenleyici kurumsal yapının inşasına BM aracılığıyla, özellikle savaşın en büyük galibi Amerika himayesinde ve soğuk savaş dengelerine uygun bir biçimde, bir süre yerine edilmiştir. Farklı dönemlerde ise BM’deki güç dengelerinin değiştiği her durumda ABD ve veto hakkına sahip diğer ülkeler, veto hakkını kullanarak, kendilerinin istediği dışında hiçbir şeyin geçmesine doğru dürüst izin vermemişlerdir. Soğuk savaş sonrasında BM’nin dünyanın nizamı için, tamamen işlevsiz hale geldiği yani bir açıdan ABD çıkarlarına uygun olmadığı durumlarda da küresel bir örgütlenme olmayan NATO gibi kurumları öne çıkartarak müdahalelerde (Bosna) bulunmuştur. Öte yandan küresel finans sistemini yöneten ve kontrol altında tutan kurumlarda, aynı şekilde hegemonik gücün ekonomi-politik vasıflarının diğer bölgesel güçler karşısında pozisyon kayıplarını engelleme vazifesinden öteye geçmedi. Bu manzara soğuk savaş döneminin kapanması ile birlikte sadece müşahhas bir hal almadı, aynı zamanda kahir ekseriyeti oluşturan güneyin tepkisini yavaş yavaş dile getirmesine de yol açtı. Lakin bu tepkilerin dile getirildiği küresel kurumlardaki hiyerarşi çıkmazı, bütün tepkileri anlamsızlaştıran, nihilist bir düzlemde ifade edi