2015'in bir geçiş yılı olduğunu söylemiştim dünkü yazımda. Görünen o ki, 2016 da kararların yılı olacak.
Suriye iç savaşından yeni anayasa arayışına ve terörle mücadeleye kadar.
Suriye'nin geleceğini şimdilik başka bir yazıya bırakarak iç siyasete odaklanalım. Önümüzdeki yılda iç siyasetin gündeminde iki temel konu var:
İlki, yeni anayasa arayışı ve bu bağlamda sistem tartışmasının nereye gideceğini göreceğiz.
Başbakan Davutoğlu'nun CHP lideri Kılıçdaroğlu ile görüşmesinin olumlu geçtiği yansıdı medyaya.
12 Eylül rejiminin ruhunu tasfiye etme noktasında birleşen görüşlerin yerine ne koyulacağı konusunda bir uzlaşma üretmesi herkesin arzusu.
Bütün arzulara rağmen, uzlaşmanın sınırlı olabileceğini düşünenlerdenim. Yepyeni bir anayasa yerine 2011 müzakerelerinde üzerinde anlaşılan 60 maddeye 10 madde daha ekleyen mütevazı bir uzlaşma ciddi bir olasılık. Yine de zengin bir tartışma bizi bekliyor.
Başkanlık modelleri ile "gerçek" parlamenter modellerin yarıştığı bir tartışma ortamının oluşması bile bir başarı olarak görülmeli. Ancak sistem tartışmasının 2019'a kadar devam etmesi büyük bir ihtimal dahilinde.
İç siyasetin ikinci konusu terörle mücadele ve PKK-HDP'nin geleceği... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeni yıl mesajında "bölücü terör örgütü ile mücadelede" hem dağları hem şehirleri "karış karış temizlemekteki" kararlılığı vurgulaması devlet katındaki yaklaşımın örneği.
Yine PKK- HDP çizgisinin "özyönetim" ısrarını sürdürmesi ve hatta terörün Güneydoğu'dan metropollere taşınması bekleniyor.
Devlet katındaki kararlılık ile PKK- HDP çizgisinin ısrarı Kürt meselesinde söylemlerin savaşının da yoğunlaşacağını düşündürüyor.
Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hem Başbakan Davutoğlu'nun açıklamalarında PKK'nın dış güçlerin "taşeronu," "kuklası," "piyonu" olduğu vurgulanıyor. Bu vurgu yeni bir şey olarak görülmeyebilir.
Devlet yetkilileri eskiden de bu tür açıklamalar yaparlardı. Yeni olan, bu eleştirinin Çözüm sürecinin muhasebesi eşliğinde yapılması.
PKK terörü yeni canlar aldıkça, bütün Türkiye halkı ve Kürtler nezdinde tekrar ve tekrar şu soru sorulacak: "Çözüm süreci niçin bitti ve bu yıkıma neden muhatap olduk."
Kürt milliyetçilerinin cevabı hiç de yeni değil: "Erdoğan'ın başkanlık arzusu."
Bu cevap, barışı ve çözümü elinden kaçırmanın kızgınlığını yaşayan geniş kitleler için tatmin edici olmayacak.
2009 ve 2013'te iki kez, büyük bir cesaretle girilen bu sürecin "önemini" ortalama vatandaş biliyor artık.
Erdoğan gibi bir lider olmasaydı Türkiye halkının Çözüm sürecine ikna edilmesinin ne kadar zor olduğu muhaliflerinin bile itiraf ettiği bir husus.
PKK'nın bağımsızlık tadındaki "özerklik" isteği, suçu, AK Parti'ye atmanın etkisini gittikçe buharlaştırıyor.
"Kürt milliyetçilerinin kaderlerini Türkiye ile birlikte düşünmediği" eleştirisi hiç bu kadar yaygın şekilde hissedilmemişti. Hem tüm Türkiye halkı hem de Kürt tabanı nezdinde.
Sadece şiddetin mecburiyeti ile müzakere masasına oturulamaz. Türklerin ve hatta PKK'yı desteklemeyen Kürtlerin yeniden masaya ikna edilmesi kolay olmayacak. İşte bu sebeplerle 2016 "Kürt" siyasetçiler için kritik bir yıl olacak.
Türkiye halkına, tercihlerinin, "Türkiye merkezli" olduklarını anlatmak için yeni söylemleri ve siyasetleri üretmek mecburiyetindeler. "Dış güçlerin ihalesini alma" eleştirisini bu kez önemsemek zorundalar.
2016 karar yılı olacak, en çok da Kürt milliyetçileri için..
[Sabah, 2 Ocak 2016]