Bu yazı yazıldıktan sonra bir son dakika gelişmesi olmazsa Barzani’nin ısrarıyla referandum yapılacak. Söylemi bu kadar yüksekte tutmasa ve milliyetçi tonlardan ziyade rasyonel argümanlara başvursa belki ısrarından dönerdi. Fakat hem söylemiyle hem de tonuyla kendisini geri dönülmez bir yola soktu. Referandum yapılır veya yapılmaz, referandum sonrası bağımsızlık ilanına yönelir veya yönelmez, bu tartışmalar bir yana. Türkiye’nin Barzani ile ilişkisinin eskisi gibi olmayacağı aşikar. Çünkü en zor anlarında Türkiye’nin sahip çıkmasıyla ayakta duran Barzani, şoven bir proje uğruna en yakın müttefikini kaybetmeyi göze aldı.
Daha önce de yazdığım gibi Türkiye’nin IKBY ile ve Barzani ile ilişkisini derinleştirmesi gayet olumlu bir girişimdi. Doğru, IKBY ile ilişkilerde Barzani merkezli bir hava vardı. Fakat bu bir tercihten ziyade IKBY’nin yapısıyla doğrudan alakalı. IKBY boğazına kadar feodal siyasi bir yapıya sahip, şimdiye kadar hep değişik aktörlerin vekili olma alışkanlıklarını bırakmamışlar. Hemen hemen tüm aktörlerin sırtını dayadığı bölgesel-küresel ilişkileri var. Barzani gibileri sırtını birden çok aktöre dayayarak koltuklarında kalıyorlar. Türkiye, Suriye, Irak ve İran gibi bölgedeki ağır sıklet ülkelerin arasında tost olan bu feodal yapı, hayatta kalabilmek için oldukça kıvrak olmak zorunda. Bunu bir tarafa not edip hem Türkiye’nin hem de IKBY’nin istifade ettiği bir ilişki yürütmek oldukça rasyonel. Nihayetinde Barzani en az diğer bölge liderleri kadar güvenilir veya güvenilmezdir.
Burada mesele Türkiye’nin Barzani ile ilişkisi üzerinden kokuşmuş bir ezberi de paramparça etmesidir. Türkiye’yi bağımsızlık meselesinde olduğu gibi Kürt düşmanlığıyla suçlayanlar (ki çoğu Kürt milliyetçisidirler ve Türk milliyetçilerine sürekli hakaret ederler), bağımsızlık konusu ortaya çıkana kadar Türkiye’nin Barzani ve IKBY ile olumlu ilişkilerini kokuşmuş ezberlerinden uzak nasıl açıklayacaklar. Kaldı ki Türkiye geç kalmış milliyetçiliğin ve emperyalizmin parçala-yönet stratejisinin gaza getirdiği etnik gruplara devlet kurmakla, onlara ‘hami’ olmakla görevli bir sivil toplum kuruluşu değildir. Türkiye (bazılarının hiç umurunda olmasa da) bir devlettir ve asli görevi kendi vatandaşlarının selametini garanti altına almaktır. Bir devletin milli güvenlik telakkisinin olması, bunun için bazen zor kararlar alması oldukça normaldir. IKBY kararı da zor bir karardır. Kusura bakmasınlar ama Kürt milliyetçisi romantizmi ve liberal naiflik, etrafımızın ateş çemberinde olduğu, PKK gibi terör örgütlerinin resmi olarak ABD tarafından desteklendiği ve rasyonel endişelerimizin olduğu bir zamanda Türkiye’nin en son ihtiyaç duyduğu şeydir.
‘İyi ya PKK devlet kuracağına Barzani kursun’ laflarının boş bir beyinden çıkma mı yoksa dolu ama kötü niyetli bir beynin ürünü mü olduğunu merak ediyorum. Barzani’nin devlet kurması, PKK’nın devlet kurmasına engel değil ki… Barzani’nin devlet kurması, Ortadoğu’da her parçalanan devlette olduğu gibi, her etnik milliyetçi bölünme hareketinde olduğu gibi çatışma getirecek ve bundan en fazla PKK istifade edecek. PKK ‘Barzani devlet kurdu, hadi silah bırakalım’ demeyecek. Kuzey Irak’taki tüm güç boşluklarını Suriye’den aldığı rüzgarla birlikte kapatacak.
Hal böyleyken Türkiye’nin ezberlerden uzak, diplomasiyi önceleyen fakat tüm opsiyonları masaya yatıran, IKBY’yi Irak çatısı altında tutmak için imkanlarını seferber eden aynı zamanda dost ve kardeş Kuzey Irak halklarıyla hukukumuzu koruyan, güç boşluğunu PKK’nın doldurmasını engelleyen hiçbir adımdan kaçınmaması lazım. Söylemden ziyade sahada farkını hissettirmeli Türkiye. MGK açıklaması bence bu farkındalığı ortaya koydu…
[Akşam, 25 Eylül 2017].