Akademik çalışmalarımda IMF'yi çeşitli açılardan eleştirmişimdir. IMF ülkelerin farklı özelliklerine ve ekonomik sorunlarının kaynaklarına bakmaksızın her ülkeye aynı reçeteyi önerir. Omuzunuz da çıksa ağır bir grip de yaşasanız fark etmez, size aynı ilaçları verir. Yaşınıza, kilonuza ve genetiğinize bakılmaksızın ilaçların dozu aynı olur. 'Tek reçete herkese uyar' anlayışı, tabi ki ülkelerin sorunlarını çözmeye yetmedi. Çoğu kez krizler daha da ağırlaştı. IMF'yle ilgili bir diğer sıkıntılı nokta, uluslararası sermaye hareketlerine yönelik tutumu üzerinedir. Fon, geçmişte ülkelere finans sistemlerini liberalleştirerek yabancı sermayeye karşı sınırları ardına kadar açmayı önerirdi. Uluslararası finansal sisteme entegre olduktan sonra sermaye akımlarını yönetemeyen ülkeler çoğu zaman krizlere maruz kaldı.
IMF Başkanı Kristalina Georgieva, Financial Times'ta yayınlanan yazısında geçmişte kurumun yaptığı hatalara da atıfta bulanarak eski alışkanlıklarını ve tutumlarını tekrarlamayacaklarının sözünü verdi. Umarım, son 40 yılda değişen dünyanın gerçeklerine ve koşullarına karşı değişmekte direnç gösteren IMF bu sözünü tutar.
Millet Kütüphanesi büyümeyi nasıl arttırabilir?
Beşeri sermaye uzun vadeli ekonomik büyümeyi yüksek ve kalıcı kılan en önemli faktörlerden biridir. Beşeri sermaye birikimi; okul eğitimi, işyerinde eğitim ve diğer yöntemlerle bireyin bilgi, beceri ve deneyimini arttırmasını tanımlamak için kullanılan bir kavramdır.
Beşeri sermaye yükseldikçe bireyler daha üretken hale gelirler. Böylece hem kendileri hem de toplum için sosyal ve ekonomik anlamda daha faydalı olurlar. Bu da büyüme ve kalkınma rakamlarına pozitif yansır. Beşeri sermayeyi arttırmaya yönelik yöntemlerden birisi insanları düşünmeye, okumaya ve araştırmaya teşvik etmektir. Kitaplar ve kütüphaneler bu amaca hizmet eder. Millet Kütüphanesi tam da bu kapsamda Türkiye'ye değer katacak önemli bir eserdir. Doktora yapmak için gittiğim İngiltere'de birçok kütüphaneyi kullanma fırsatım oldu. Milyonlarca kitap ve cezbedici mimarileriyle bu kütüphanelerin içinde kaybolur gidersiniz. Okudukça bir beşer olarak ne kadar cahil olduğunuzu anlarsınız. Bu gerçek yüzünüze vuruldukça daha fazla okursunuz. Bu verimli döngü sizi besler de besler. 'Bu tip kütüphaneler neden bizde yok' diye hayıflandığımı hatırlarım. Türkiye'deki öğrencilik yıllarımda deneyimlediğim kütüphaneler benim açımdan çoğu zaman hayal kırıklığı olmuştur. Birçoğunda araştırmanızı derinleştirecek sayıda kitap bulamazdınız. Kimisi soğuk ve kasvetliydi. Hatta bazı üniversite kütüphanelerinde öğrencilerin kitapları dışarıya çıkarıp evde okumaları yasaktı. Şimdi çok şükür kitap koleksiyonu geniş, mimarisiyle sizi içine çeken büyük bir kütüphaneye kavuştuk. Bu tip büyük projelerimizin sayısı inşallah artar.
FAİZ İNDİRİMİ SÜRÜYOR
ENFLASYONUN gerilemesi ve döviz piyasasındaki fırtınanın dinmesi, TCMB'nin geçen yıl faizleri hızla aşağıya çekmesine fırsat tanımıştı. Son üç ayda çekirdek enflasyon ve üretici enflasyonu yükselmeye başladı. İdlib'deki gelişmelere bağlı olarak dövizdeki oynaklık hafif de olsa artıyor. Önceki yazılarımda TCMB'nin bu yıl içerisinde faizleri tek haneye düşürebileceğini belirmiştim. Ancak beklentim, TCMB'nin bir önceki faiz indiriminden sonra bir süre beklemeye geçip enflasyon ve jeopolitik risklerdeki değişimi takip ederek nisan ve sonrasında faizi düşürebileceği yönündeydi. TCMB bu hafta faizi 50 baz puan daha indirmeyi tercih etti. Virüs salgınının petrol ve diğer emtia fiyatlarını aşağıya çekmesinin enflasyon baskısını azaltacağını düşünerek faizin önden indirilmesine karar verilmiş olunabilir. Geçmiş dönemlerde TCMB faiz kararlarında uluslararası sermaye akımlarındaki değişimi aşırı dikkate alırdı. Yabancı sermaye kaçmasın diye çok yüksek reel faiz verdiğimiz dönemler oldu. Bu tutum cari açık ve reel sektörün borcunun artmasını tetikleyerek ekonomiyi negatif etkiledi. Yabancı sermayenin tepkisi faiz kararlarını eskisi kadar etkilemiyor. Bunun iki nedeni var. Uluslararası sermaye gelişmekte olan ülkelerde eskisi kadar yatırım yapmaya iştahlı değil. Türkiye de artık sıcak paranın beslediği tarzda bir ekonomik büyümeyi istemiyor. Kalıcı ve istikrarlı yabancı sermaye gelsin istiyor. Makro ihtiyati tedbirlerle sermaye hareketlerinin yönetilmesi tercih ediliyor.
[Sabah, 23 Şubat 2020]