Ortaya çıkan ‘dinleme listesinin’ bizlere söylediği iki şey var. Birincisi bu kesinlikle bir dinleme listesi değil. İkincisi neo-vesayet odağın ve Gülen Grubu’nun nasıl bir kaotik ve naif dünyada yaşadığını şimdi daha iyi anlıyoruz. Şu ana kadar listedeki isimlerden ortaya çıkan manzaranın söylediği tek şey belli bir mimari yaklaşımla, binlerce kişi, dinleme havuzuna dahil edilmiş.
Listenin 17 Aralık’la ünsiyeti ise dinlenenlerin ciddi bir kısmının aslında ismi konulmamış gevşek bir ‘tutuklama listesi’ havası oluşturuyor olması. Listeye giren isimleri birbirine bağlayan açık bir eksen veya unsur görmek mümkün değil. Listeye bakarak birbiriyle alaka kurmanın imkansız olduğu birçok farklı adacıktan bahsetmek mümkün. Bu ise ‘listeyi yapanların’ ideolojik ve perspektif bütünselliğinin listeye girenlere göre çok daha homojen olduğunu bizlere söylüyor. Mezkur perspektifin, bir soruşturma marifetiyle binlerce farklı kişiyi dinlemek durumunda kalması akla ziyan olacağına göre ‘bu liste’ nasıl oluşmuştur? Hangi saiklerle hayatın normal akışında suç işliyor olsalar bile aynı veya benzer suçu işleme ihtimalleri neredeyse mümkün olmayan isimler yan yana gelmiştir? 1990’larda koskoca bir skandal olarak kayda geçen ‘Selam Örgütü’, 2013’te neo-vesayet odağına nasıl bir tenasüh ile vasıl olmuştur?
Yargı-polis dünyası içerisindeki bir odak, siyasetin zahmetli ve riskli dünyası yerine, kendince çok sofistike bir vesayet rejimi kurma hayali içerisine girmiş. Ergenekon, Balyoz ve KCK süreçlerini ise ‘doğru ile yanlışın’ harmanlanmasından dolayı sonuna kadar istismar etmiş. Hem kendisine benzeyen farklı vesayet odaklarından kurtulduğunu düşünmüş hem de bu mücadele sırasında siyaseti bir ‘mayın eşeği’ olarak kodlamış. Siyasete yolun bir yerinde tasfiye edilecek veya kendi kendisini havaya uçuracak bir rol biçilmiş. Son yıllarda ‘sorumsuz yetki’ kullanımının bünyelerini zehirlemesiyle, gözleri neredeyse tamamen kararmış. Sorun çıkarma ihtimali olan en sıradan aktör de hedefe konmuş, en kurumsal yapılar da. Bütün bunların ortasında ise neo-vesayet odağın ‘suç mahallinden’ bir türlü ayrıl(a)mayan Gülen Grubu bulunuyor. 7 Şubat’ta da 17 Aralık’ta da benzer bir pozisyonu efsunlamış bir eda ile sürdürdüler.
Dinleme listesine -şimdilik- giren isimlerden bir siyasi yol haritası çıkarmak pekala mümkün. Bu yol haritasının Gülen Grubu’nun siyasi refleksleriyle neredeyse birebir örtüşmesine de şaşırmak mümkün değil. Listeye dikkatlice bakıldığında üç önemli odak görmek mümkün: İran, Kürt Meselesi, İş ve medya dünyası. Bu odakların elbette alt başlıkları da var. Lakin yargı-polis dünyasının bekçi perspektifinden çizdiği bu haritanın, en az neo-con’ların yeni Ortadoğu haritaları kadar çapsız olmasından dolayı alt başlıkların anlamı da ortadan kalkmış durumda.
Bakü’yü İran’dan korumayı vazife bilen bir aklın, Ankara’nın muhafaza edilmesine kendisini kutsal memur kılmasında şaşılacak bir durum yok. Kürt meselesinde, kendisini vatanın nihai sadık kalesi gören bir aklın, soruna değen aktörlerin büyük bir kısmını hain addetmesi de gayet tabii. İş ve medya dünyasıyla kurduğu ilişkinin ahlaki kalitesi de çok tabii bir şekilde araçsallaştırmayı üretmektedir. Bütün bunların, iyi kötü ‘bir araya geldiği’ senaryoda ise ‘bir araya gelmesi zor’ isimlerin listesi zuhur etmektedir.
[Star, 27 Şubat 2014]