Elde silah, ağızda barış.
Sözde demokrasi, özde terör.
Şehirleri talan et.
Hendek kaz.
Kapısını kilitleyeni öldürürüm de.
İnsanların mahremlerine tecavüz et.
Onları canlı kalkan olarak kullanmaya çalış.
Sivillerin ölümüne sebep ol.
Tehditle adam topla.
Kobani'de başardık, Cizre'de de, Nusaybin'de de başaracağız diye masallar anlat.
6 -7 yaşındaki çocukları eline sopa verip, onlara da YDÇ-H diye seslen.
Şehirleri cephaneliğe çevir.
Hayatı yaşanmaz hale getir.
Sonra da evini barkını terk etmek zorunda kalan masum insanları, görevini yapamayıp dönen kamu görevlilerini tehdit et.
HDP İstanbul milletvekili Pervin Buldan, elinde bavullarla bölgeyi terk eden öğretmenlerin fotoğraflarını paylaşıp ne dedi: "Bırakıp gitmeyeceksin, terk etmeyeceksin. Bir gün geri dönmek istersen yüz bulamayabilirsin!"
O öğretmenlerin görev yaptığı okulları ateşe verenler, o bölgenin piknikçileri tabii.
Yahu bir de, bazı saflar, bu çatışmalı dönemde HDP daha fazla rol alsın demiyorlar mı?
Akıllarınca HDP'nin "barışa aracılık" falan etmesini istiyorlar.
Ne cici tavsiyeler!
HDP, rolünü oynuyor.
Misyonunu yerine getiriyor.
PKK'nın kirli savaşına aracılık ediyor.
Teröristlere moral destek veriyor.
Eşbaşkan Figen Yüksekdağ'ın şu açıklamasının başka hiçbir izahı yok: "Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürtlere özel savaş uyguluyor. Meşruiyeti kalmadı."
Figen Hanım bu açıklamayı ayın 15'inde yapmış. Yani, o meşruiyetini yitirdiğini söylediği devletten maaşını alıp, cebine indirdiği gün!
Devletin solcuları vardı, paralelleri vardı, bir de PKK'lıları var.
HDP böyle yapıyor, anladık.
Peki ya, devlet PKK'ya karşı açık ve net bir operasyon yürütüyorken, sadece "sokağa çıkma yasakları"nı konu edinip, devleti insan haklarını ihlal eden gayrı meşru bir yapı gibi gösterme çabası içinde olan diğer aktörlere ne demeli?
Misal CHP'li vekillerin pek çoğu, meseleye PKK perspektifi ile yaklaşıyor.
Paralel yapı medyasına diyecek sözümüz yok.
Onlar, KCK bülteni vazifesi görmeye devam ediyorlar.
KCK'nın ağzından "Sonuna kadar direneceğiz" diye başlık attılar.
Altına da KCK'nın yayınladığı metnin tamamını verdiler.
Bir de onların peşine takılmış bir Yavuz Baydar var.
"Türkiye'de sokağa çıkma yasağını protesto eden 7 kişi öldürüldü" diye tivit attı beyefendi.
Nerede bu haberin 5N 1 K'sı ey ezeli ve ebedi ombudsman!
Mevzu hükümeti yıpratmaksa, gerisi teferruat mıdır yoksa?
Teröre karşı sorumlu yayıncılık örneği bunlar!
Bir de sosyalist akademisyenler var.
Herkes mücadele içinde iken onlara boş durmak yaraşır mı?
Onlar da özyönetim arayışlarına teorik destek vermeliler.
Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ, Ankara Üniversitesi vs. bunların yuvalandığı yerler.
Devletten maaş alıp, PKK'ya akıl verme derdindeler.
Bu insanlar bugün Paris'te hocalık yapıp, "DAİŞ davasında haklı" vb. bir tane cümle kursalar, onları orada tutarlar mı?
Yeni dönemde terör gerçeğiyle, dönemin ruhuna uygun bir çerçeve içinde mücadele ediliyor.
Özgürlük- güvenlik dengesi gözetiliyor, sivillerin zarar görmemesi için büyük uğraşlar veriliyor.
Devletin bu tutumunu sürdürmesi şart.
Fakat her ne olursa olsun Türkiye'nin başına bela olan PKK terörünü sonlandırması da şart.
[Sabah, 17 Aralık 2015]