SETA > Yorum |
Çözüm Süreci'nde Asker Yok Muktedir Siyaset Var

Çözüm Süreci'nde Asker Yok, Muktedir Siyaset Var

Arkalarında ordu olmayınca seslerini duyuramadıklarını görenler, askeri yeniden gündeme taşıma çabalarına, ‘üst düzey bir askeri yetkili'nin mesajını ‘muhalefet' olarak aktardıkları günleri özlemeye çözüm sürecinde de devam edecekler.

Ordunun, dış politikadan milli eğitime, yolsuzluktan anayasa taslakları ve makroekonomik dengelere kadar her konuda sahip olduğu fikirlerini türlü vasıtalarla kamuoyuyla paylaşmasına, her siyasi sürecin bir numaralı aktörü olmasına alışık zihinler, İmralı ile müzakereler gibi mevcut paradigmaları sarsıcı bir konuda generallerin ortalıkta gözükmemesi karşısında şaşkın durumdalar. Son bir-iki haftadır okuduğumuz ‘çözüm sürecine veya PKK’lıların çekilmesine askerin bakışı’ konulu yazıları bu bağlama oturtmak gerekiyor.

‘ASKER NE DİYOR?’U GÜNDEME TAŞIMA PROJESİ

Gelişmiş demokrasiler için sıradan, bizim içinse öylesine olağanüstü bir sivil-asker ilişkileri dönemi yaşanıyor ki, askerin görüşünü açıklayacağını iddia eden yazılar, ‘askerin İmralı ile müzakerelere tepkisi bir soru işareti’ diyerek sona ermek durumunda. Kimilerindeki beklentilerin aksine, ordudan sansasyon yaratacak, tartışma çıkaracak hiçbir fikir gelmiyor.(1) ‘Asker ne diyor?’u gündeme taşıma projesi son olarak, çekilme sürecinde askerlere yazılı emir verilip verilmeyeceği, askerin bu konudaki fikrinin ne olduğu üzerinden gerçekleşti. Birkaç yazıda, askerlerin çekilme sürecinde örgüt üyelerini görmezden gelmeleri için yazılı emir istedikleri iddia edildi.(2) Bunun üzerine Başbakan da açıklama yapmak durumunda kaldı. Ancak Başbakan’ın kısa demeci emrin yazılı olarak verilip verilmeyeceğini tam olarak belli etmedi: ‘Silahlı Kuvvetler bizden aldığı yetkiyi, verdiğimiz yetki çerçevesinde kullanır ama şimdi yeni süreçte herhangi bir yetki gerektiği anda bizden yetkiyi alacaktır. Benden Başbakan olarak, illerde valilerden vali olarak, yetkiyi alıp atması gereken adımları buna göre atacaktır'(3) .

MUKTEDİR OLAN SİYASETÇİ OLMADIKÇA…

Bu zoraki tartışmayı bir kenara bırakırsak, ordunun çözüm sürecinin bir aktörü olmamasının çözümü kolaylaştıran faktörlerin başında geldiğini söylemeliyiz. Her ne kadar “demokratik çözüm fikri oradan [ordudan] çıktı ve daha sonra Ak Parti’ye geçti”(4) diyenler olsa da, ordunun [doğal olarak] çözüm sürecinin dışında kalmasının sürecin yararına olduğunu, yakalandığı dönemde de barış çağrısı yapan örgüt lideri Öcalan’a ve PKK’nın sınır dışına çekilmesi çağrısına Genelkurmay tarafından verilen bir çırpıda kesip atıcı tepkide görmek mümkün. Liderinin yakalanmasıyla PKK’nın ağır bir yenilgiye uğradığının konuşulduğu dönemde, Öcalan yakalandıktan sonra ‘demokratik cumhuriyet’ söylemini öne sürmüş, silahlı mücadele dönemini kapatmaya hazır olduklarını bildirmiş, hatta ciddiyetinin göstergesi olarak bir kısım PKK’lıları emniyet güçlerine teslim olmaya davet etmişti. Ve o dönem de Kürt vatandaşlara kültürel hakların verilmesini savunan ileri görüşlü kişiler devlet katında yok değildi. Örneğin, Yargıtay Başkanı olan Sami Selçuk bir konuşmasında, "çoğulculuğun doğal izdüşümlerinden biri de kültürel kimliktir. Çağcıl demokrasi (..) kültürel kimliği korumak zorundadır. (Bu), iç barışın vazgeçilmez gerekçesidir” demişti.

Ancak ‘siyaset üstü’ TSK’nın görüşü bütünüyle aksi yöndeydi: "İstedikleri bazı kültürel haklardır. Bunların bazıları zaten verilmiştir. Kürtçe gazete ve kasetler serbest. Yasak olmasına rağmen Doğu ve Güneydoğu'da Kürtçe televizyon ve radyo yayınları yapılıyor"(5) Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, PKK’nın çekilmesi ve silah bırakması söylemini “her kış yapmış olduğu taktik ateşkeslerden biri “ olarak değerlendirmişti.(6) Öcalan’ın örgütünü silah bırakmaya çağırması ‘propaganda” olarak görülmüştü, bu girişimi destekleyenlere ve yer veren medya kuruluşlarına de asker tarafından sert mesajlar verilmişti.(7) Genelkurmay’ın “2000 Yılı İç Güvenlik Harekâtı Değerlendirmesi”nde ise, PKK’nın barış çağrısının “silâhaltı’nda tuttuğu teröristlerini siyasallaşma çabalarına şemsiye olarak kullanmak üzere” tasarlandığı iddia edilmişti.(8) Yani, çözüm için her şey (uluslararası konjonktür, bölgesel güçlerin pozisyonları, siyasi irade, kamuoyu tepkisi vs.) hazır da olmuş olsa, muktedir olan siyasetçiler değil asker olduğu sürece, herhangi bir yol alınması o dönemde de mümkün olamayacaktı.

Bu nedenle bugün çözümün, siyaseten seçilmiş dolayısıyla sorumlu olan siyasetçilerce yapıldığı için imkân dâhilinde olduğunun altını çizmek gerekiyor. Ama ordu olmayınca muhalefetlerinin toplumda karşılığı olmadığı için sonuç vermediğini, arkalarında ordu olmayınca seslerini duyuramadıklarını görenler, askeri yeniden gündeme taşıma çabalarına, ‘üst düzey bir askeri yetkili’nin mesajını ‘muhalefet’ olarak aktardıkları günleri özlemeye çözüm sürecinde de devam edecekler.

  1. Örneğin, Lale Kemal ve Saygı Öztürk’ün yazıları.
  2. Saygı Öztürk; Fikret Bila, Yazılı emir beklentisi; http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/saygi-ozturk/asker-silahli-gecisi-istemedi.html http://www.ntvmsnbc.com/id/25434784
  3. http://yenisafak.com.tr/politika-haber/yeni-surecte-tsk-yetkiyi-bizden-alir-11.04.2013-509545
  4. ‘Dr. Akın Ünver: Demokratik çözüm fikri ordudan çıktı’ http://t24.com.tr/haber/dr-akin-unver-demokratik-cozum-fikri-ordudan-cikti/226837; Ünver, eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün “Artık bu böyle olmuyor” dediğini ve ordunun içinde “Sorun böyle çözülmüyor, halkı ikna edecek bir hükümet lazım” sesleri yükseldiğini iddia ediyor. Ancak kendisinin de daha söylediği “ordu içinde bir kitle tabii ki çözüm istemiyor, doğası itibarıyla böyle” cümlesi bizlere daha inandırıcı geliyor.
  5. Can Dündar, http://arsiv.sabah.com.tr/1999/09/18/y35.html
  6. Çok Yönlü Oyun sahnede, http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-5448-34-cok-yonlu-oyun-sahnede.html
  7. Ha İmralı, Ha Şam, http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-5524-34-ha-imrali-ha-sam.html
  8. http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/49409.asp?cp1=1