Beklenen oldu ve Alman Parlamentosu Türkiye ile olan tarihi, ekonomik ve insani bütün ilişkilerini göz ardı ederek Ermeni tehcirini "soykırım" olarak tanıdığını ilan etti. Türk-Alman ya da Türk-Ermeni ilişkilerine ne gibi bir katkı sağlayacağını hiç kimsenin anlamadığı bu garabet karar ile Alman Parlamentosu aynı zamanda ülkesinde yaşayan Türk toplumunun hassasiyetlerini de dikkate almadığını göstermiş oldu.
Daha da garip olan husus ise Alman Parlamentosu'ndaki farklı partilere mensup Türk kökenli milletvekillerinden hiçbirinin Türk kökenli seçmenlerinin çoğunluğunun karşı olduğu bu karar tasarısına ret oyu vermemiş olmalarıdır. Bu durum aslında çok daha temel bir soruna işaret etmektedir. Avrupa genelinde ama özellikle de Almanya'da dindar ya da muhafazakâr kimlikli siyasetçilerin siyasette yer almaları engellenmektedir. Böylece ortaya ciddi bir temsiliyet sorunu çıkmaktadır. Çoğunluğu muhafazakâr ve dindar olan Almanya'daki Türk kökenli seçmenler sol ve seküler Türk kökenli milletvekilleri tarafından temsil edilmektedirler. Bu nedenle bu milletvekilleri kendilerine oy veren seçmenin büyük bir kısmının çıkarlarını temsil etmemekte bir beis görmemektedirler. Hatta başörtüsü tartışmaları ya da en son olarak Ermeni tasarısında gördüğümüz üzere bu kesimin arzularının tam tersine hareket etmektedirler.
Bugün Alman Parlamentosu'nda CSU hariç bütün partilerde toplam 11 adet Türk kökenli milletvekili bulunmaktadır. Bunların içerisinden Yeşiller ve Sol Parti'de yer alan ve doğrudan PKK terörizmini destekleyen ve Türkiye Cumhuriyeti'ne düşmanca bir tutum içerisinde olanları çıkaracak olursak en azından birkaç Türk kökenli milletvekilinin bu tasarıya karşı çıkması gerekirdi. Ama görünen o ki bugün Alman Parlamentosu'nda muhafazakâr ve dindar Türk kökenli seçmen temsil edilmemektedir.
Bu durumu muhafazakâr dindar kesimin Almanya'da siyasete ilgi duymaması ile açıklamak zordur. Daha çok bu kesimin siyasete katılımı engellenmekte ve seçilecek yerlerden aday olmaları engellenmektedir. Bu şekilde dışlanan ve siyasette yer almasına müsaade edilmeyen bu kesim ötekileştirilmekte ve dışlanmaktadır. Böyle bir politikanın demokratik standartlar açısından kabul edilmesi ve sürdürülmesi ne kadar mümkündür.
Bugün Almanya'daki Türk toplumu bütün kesimleri ile toplumsal hayatın farklı veçhelerinde görünür hale gelmeye başlamıştır. Bu toplumun bir kesiminin demokratik temsiliyetinin bu şekilde engellenmesinin Almanya'da önümüzdeki dönemde başka problemlere yol açması muhtemeldir. Sonuçta kendini siyasette ifade edemeyen bu yeni kuşaklarda bir öfke birikiminin olacağı beklenmelidir. Siyasi kültürel dini tercihleri nedeniyle sürekli aşağılanan, ötekileştirilen negatif tartışmaların gündemi haline getirilen bu kesimin siyasetin dışında tutulmasının Almanya'nın sosyal barışına zarar vereceği açıktır.
Bugüne kadar Almanya'daki siyasi partilerin tutumları bu meselenin farkında olmadıkları ya da ciddiye almadıklarına işaret etmektedir. Türk kökenli siyasetçilerin bir kesimini ön plana çıkararak bu partiler hem Türk kökenli Alman vatandaşlarına ancak bu sınırlar içerisinde siyaset yapabileceklerinin mesajını verirken diğer taraftan da bu milletvekillerinin Türkiye aleyhtarı tutumlarını Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir'in Ermeni tasarısında başı çekmesi gibi ya da farklı milletvekillerinin Türkiye'deki mevcut hükümetin aleyhindeki açıklamaları ile dış politikada bir araç olarak kullanmaktadırlar.
[Zaman, 4 Haziran 2016].