2024’e Girerken: Suriye’de Türkiye’yi Neler Bekliyor?
Bahar Kalkanı Harekatı'ndan bu yana Suriye'de herhangi bir somut değişim yaşanmadı. Mart 2024'te mevcut statüko dördüncü yılını doldurmuş olacak. Bu durum, Türkiye'nin Suriye'deki savaşı bir denge noktasına getirdiğini göstermektedir. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik yeni bir işgal girişimiyle de Suriye'de güç dengesi Türkiye yönüne doğru kaymaktadır.
Paylaş
Bahar Kalkanı Harekatı'ndan bu yana Suriye'de herhangi bir somut değişim yaşanmadı. Mart 2024'te mevcut statüko dördüncü yılını doldurmuş olacak. Bu durum, Türkiye'nin Suriye'deki savaşı bir denge noktasına getirdiğini göstermektedir. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik yeni bir işgal girişimiyle de Suriye'de güç dengesi Türkiye yönüne doğru kaymaktadır.
Yeni Bir Askeri Operasyon Mümkün Mü?
Son dönemde Türkiye'nin savunma sanayi sahasında gerçekleştirdiği devrim niteliğindeki gelişmeler ibreyi Türkiye yönüne doğru çevirmiştir. Ancak Türkiye, dört seneyi aşkın bir süredir Suriye'de PKK/YPG'ye yönelik kapsamlı bir kara harekatı icra etmemiştir. Bunun yerine dekapitasyon, askeri noktalar ve bazı kritik hedeflere yönelik hava operasyonları gerçekleştirilmiştir.
Keza Tel Rıfat dışındaki tüm bölgelere yönelik olası bir kara harekatında Türkiye, ABD tarafından yaptırıma uğrama riskiyle karşı karşıyadır. Rusya ise Tel Rıfat'ı Halep'in güvenliği adına önemli görmektedir. Rusya'nın yanı sıra İran'ın da Tel Rıfat hususunda direnç gösterdiğini ve milis unsurlarıyla birlikte bölgede PKK/YPG ile birlikte olduğu bilinmektedir.
Tüm bu nedenlerle Türkiye'nin Suriye'de yeni bir askeri harekatı icra etmesi konjonktürel olarak birçok dengeyi bünyesinde barındırmaktadır. Ayrıca ekonomik riskler ve 2024 yılında Donald Trump'ın yeniden seçilebilme olasılığında Türkiye'nin ABD ile yeni bir anlaşma zemini yakalayabilme ihtimali bugünden daha muhtemel de görülebilir.
Öte yandan PKK/YPG, yıl içerisinde tüm kamuoyunun şahit olduğu gibi Deyrizor'da büyük bir aşiret isyanı ile karşı karşıya kalmıştır. Aşiretler onlarca köyden PKK/YPG unsurlarını çıkarmıştır. Ancak ABD desteğini alan yüksek ateş gücüne sahip YPG/SDG unsurları kontrol edilen bölgelere geri dönmüştür.
Bu noktada PKK/YPG'nin Suriye'nin kuzey ve doğusunda inşa etmek istediği azınlık rejimi Menbiç'in ardından Deyrizor'da da alarm vermiştir. Yaklaşık 3 milyonluk nüfusun yaşadığı PKK/YPG bölgelerinde en fazla yüzde 15 nüfusu taban edinen, ancak o nüfusta dahi karşılığı bulunmayan bir yapının yönetimi, her geçen gün yeni sorunlarla yüzleşmektedir.
Suriye haritası göz önüne getirildiğinde Ayn el Arab ve Kamışlı bölgeleri hariç tutulduğunda Menbiç, Rakka, Tabka, Haseke, Deyrizor ve hatta sözde özerk yönetimin başkenti olan Ayn İsa kentinde dahi Arap nüfus tamamen hakim konumdadır. Böylesine bir yapının uzun süreli olarak dünya standartlarında bir demokrasi üretmesi mümkün değildir. Tüm bu nedenlerden dolayı Türkiye'nin olası bir askeri harekatı Arap isyanlarını da teşvik ederek PKK/YPG'yi Suriye'de tamamen ortadan kaldırma potansiyeline sahiptir. Bu açıdan Türkiye'nin en doğru konjonktürü ve zamanı araması da anlaşılabilir olmalıdır.
Türkiye-Rejim Normalleşme Süreci: Ürdün'le Benzerliklerimiz
Türkiye'nin Suriye dosyasındaki bir diğer başlığı ise Esed rejimi ile son dönemde geliştirdiği diyalog ya da diğer bir ifadeyle kısmen başlattığı normalleşme sürecidir. Ağustos 2022'de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Suriyeli mevkidaşı ile görüştüğünü açıklamasıyla başlayan süreç Mayıs 2023'te Moskova'da Rusya, İran, Suriye ve Türkiye Dışişleri Bakanları'nın toplantısıyla son bulmuştur. Seçimleri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kazanmasının ardından Beşar Esed, sürece dair olumsuz açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamaların ardından da 2023 yılının geri kalanında herhangi bir gelişme yaşanmamıştır.
Genel olarak bakıldığında rejim, Türkiye'yi Suriye'de işgalci olarak konumlandırmakta ve söz konusu iddiayı ön koşul nitelendirmektedir. Türkiye'de terörle mücadele, sığınmacıların geri dönüş ve yeni sığınmacı akışının yaşanmaması adına Suriye'de bulunduğunu belirtmektedir. Ancak 2022 yılından bu yana gelişen süreçte rejim zaman zaman bu çıkışı yapıp, sürece devam ettiği görülmüştür. Buna rağmen somut adım atmaktan da uzak durmuştur.
Son Dışişleri Bakanları toplantısında yol haritasının belirlenmesi kararlaştırılsa da görüşmelerin adeta askıya alınmış olması düşündürücüdür. Türkiye'nin rejim ile normalleşme sürecinden beklentisinin ilk olarak terörle mücadele, ikinci olarak ise sığınmacıların güvenli bir şekilde geri dönüşünün sağlanması olduğu bilinmektedir. Buna karşın rejimin PKK/YPG ile mücadele kapasitesi bulunmamaktadır. Sığınmacıların geri dönüşü konusunda da rejim, kendisine muhalif Sünni nüfusun ülke dışında kalmasını arzulayarak ülkeyi yönetilebilir kılmak istemektedir. Suriye'nin Ürdün ile yürüttüğü ilişki ve normalleşme adımları, bu durumu destekler niteliktedir.
Özellikle Ürdün'ün rejimin Arap Birliği'ne dönüşüne onay vermesine rağmen yine rejimin sınır güvenliği, uyuşturucu kaçakçılığı ve sığınmacıların geri dönüşü hususunda herhangi bir gelişme göstermediği görülmüştür. Bu nedenle rejim ile normalleşme sürecinin muhatabı Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Irak, Lübnan ve Arap Birliği Genel Sekreterinin katılım sağladığı Arap İrtibat Komitesi görüşmeleri durdurmuştur.
Keza Ürdün Dışişleri Bakanı, özellikle uyuşturucu kaçakçılığının durdurulması hususunda askeri operasyon dahil tüm seçeneklerin olduğunu açıklamıştır. Bu bakımdan Ürdün ile Türkiye'nin rejim ile normalleşme sürecinde ortak beklentilere sahip olduğu görülmektedir. Bu noktada Türkiye'nin askeri tecrübesi ve savunma sanayi işbirlikleri de (SİHA sistemlerinin satışı) dahil olmak üzere gelecek dönemde Ürdün ile yakın çalışması beklenebilir.
Bunun yanında Türkiye'nin rejim ile normalleşme görüşmelerinde masada adeta üçe bir konumdadır. Bu bakımdan masanın başta Ürdün olmak üzere Arap ülkeleriyle genişletilmesi ya da yeni süreç mekanizmalarının işletilmesi gündeme gelebilir.
[Sabah, 23 Aralık 2023]
Etiketler »
İlgili Yazılar