249 insanımızın şehit, iki bin insanımızın ise yaralı/Gazi olduğu o gecenin üzerinden bir yıl geçti. Türkiye'yi ele geçirmek uğruna ülkeyi işgale uygun bir duruma getirmek için türlü operasyonları devreye sokanlara karşı gösterilen duruş bir yıl sonra ayniyle tekrar etti.
İstanbul ve Ankara başta olmak üzere tüm Türkiye'de düzenlenen programlara gösterilen teveccüh bunun açık bir göstergesi. 15 Temmuz ruhuna sahip çıkanların elinde bayraklarla oluşturduğu manzaranın eşi benzeri olmadı bugüne kadar. Tıpkı 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi aktör yine ahalinin ta kendisiydi. Bu manzaranın iki anlamı vardı: Birincisi, bir yıldır FETÖ'nün suyu bulandırma gayretine, CHP'nin FETÖ ile koro halinde dile getirdiği "kontrollü darbe" teranesine karşı açık seçik bir duruştu. Şehitlerin aziz hatırası için dikilen etrafında gerçekleşen kenetlenme ile, "Erdoğan'ın 15 Temmuz'u farklı, halkın 15 Temmuz'u farklı" şeklindeki garabet söylemin yerle bir olduğunu gördük. Duruşmalarda gösterilerin arsızlıkların, algı operasyonlarının 15 Temmuz'u sahiplenen ahali nezdinde zerre kadar etkisi olmadığını gördük. Dahası bu arsızlıklara karşı verilen tepkilerle FETÖ ve destekçilerinin insanların zihninde ve gönlünde zaten mahkum edildiğini gördük.
15 Temmuz'u hatırlama çabasının gösterdiği ikincisi şey ise 15 Temmuz'a benzer (aynısı olmasına gerek yok) bir kalkışma içine gireceklerin neyle karşılaşacaklarıydı.
Bütün bunlar, 15 Temmuz ruhunun uyanık olduğunu, kolay kolay aldanmadığını ve dolayısıyla tehlikenin savuşturulduğunu gösteriyor. Ancak tehlikeyi savuşturmak yetmiyor. Şimdi sıra Türkiye'yi bu irade doğrultusunda yeniden kurmaya geldi ve 15 Temmuz Yeni Türkiye'nin kurucu momenti olmak durumunda. Bu tabi ki kolay olmayacak. Türkiye üzerinde hesabı olan kim varsa bunu akamete uğratmak için canla başla çalışmaya devam ediyor ve edecektir. Son bir yıldır darbecilerin ve onlarla aynı safta ya da arkalarında duranların sergiledikleri çabalar bunun apaçık bir kanıtı. PKK'ya verilen destekten tutun da, darbecilerin mahkeme salonlarında takındıkları tavra, 15 Temmuz'u muğlaklaştırma ve üzerine şüphe düşürmeye yönelik söylemlere kadar, hepsi bu çabaların ürünü.
Bir yandan bütün tehditleri savuşturmak zorundayız; fakat aynı zamanda yerlilik ve millilik ekseninde birleşen kurucu iradenin harekete geçmesi gereklidir. Cumhurbaşkanlığı sisteminin halk oyuyla kabul edilmiş olmasıyla bu yolda önemli bir dönemeç aşılmış oldu ancak bunun sadece bir başlangıç olduğunu unutmayalım. Yeni Türkiye için zihni bir arınma ne kadar gerekli ise, kurumsal yenilenme de o kadar gereklidir. Zihni arınmanın temel şiarı Türkiye'yi ve Türkiye'ye bağlanan umudu birincil mesele olarak kavramaktır. Kurumsal yenilenme ise var olan ve yeni ihdas edilecek olan bütün kurumların, hukuk ilkelerinin, eğitim programlarının bu bu ilke etrafında işlemesini temin etmektir.
Kurumların vesayet odaklarından arındırılarak, yeni koşulları dikkate alan ve birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışmaları sağlanmalıdır. Zira ekonomiden sosyal alana, savunma sanayisinden terörle mücadeleye kadar Türkiye'nin öncelikli bütün meseleleri iç içe geçmiş durumda. Kurumsallaşmadan bahsedeceksek, 15 Temmuz iradesi ve misyonunun kalıcılığını temin etmenin yollarını aramakla işe başlayabiliriz.
[Fikriyat, 17 Temmuz 2017].