2013’e girişimizle birlikte hem AK Parti’nin hem de Türkiye’nin siyasal ajandasının merkezini MİT-Öcalan eksenli başlatılan yeni müzakere süreci oluşturuyor. Geride bıraktığımız hafta da, yeni sürece dair çeşitli gelişmelerin yaşandığına tanıklık ettik.
Başbakan Erdoğan önce Gaziantep’e yaptığı gezi sırasında ve ardından hafta başında toplanan AK Parti MYK’da sürece ilişkin çeşitli açıklamalarda bulundu. Sonrasında ise önce Doğu Anadolulu ve hemen ardından Karadenizli milletvekilleriyle içeriğini yeni sürecin oluşturduğu kahvaltılı toplantılar yaptı.
Diğer yandan, AK Parti-BDP arasında Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş’ın İmralı’ya gerçekleşemeyen ziyaretleri nedeniyle yaşanan gerginlik ve ‘anadilde savunma’nın TBMM’de yasalaşması, bu meselenin AK Parti’nin siyasal gündemindeki merkeziliğine işaret etmesi bakımından önemliydi.
AK PARTİ’NİN YOL HARİTASI
Bu merkezi gündem çerçevesinde yaşananlar üç noktayı ön plana çıkartıyor: İlk nokta, AK Parti yeni süreci 2009’daki açılımın aksine, iyi bir kamu diplomasisiyle ilerletmek istiyor. İkinci nokta, PKK’nın silahlı unsurlarının sınır dışına çekilmesini hem sürece ivme kazandıracağı hem de sürecin başarılı olabilmesi için olmazsa olmaz görüyor. Son olarak da, yaşananlar AK Parti’nin bu süreci ilerletme niyetinin var olduğuna işaret ediyor.
2009 açılımının aksine, AK Parti yeni süreçte Türkiye’de iki ayrı kamuoyunun varlığını kabul ederek ve bunlar arasında bir denge gözeterek süreci yürütmek niyetinde görünüyor. Bu bağlamda, Erdoğan’ın bu hafta kullandığı kısmen sert söylem, belli aralıklarla devam eden operasyonlar, AK Parti-BDP arasında yaşanan gerginlik sonrası İmralı ziyaretinin askıya alınması ve benzeri davranışlarını AK Parti’nin ülkenin Türk kamuoyuna yönelik yürüttüğü kamu diplomasisinin bir parçası olarak okumak mümkün.
Bununla birlikte, Erdoğan’ın bu hafta hem Doğulu hem de Karadenizli milletvekilleri ve parti teşkilatlarıyla bir araya gelip, onları yeni süreçle alakalı bilgilendirmesi ve kendi bölgelerindeki halkı sürekli ziyaret edip, süreçle alakalı bilgilendirmelerini istemesi, yürütülen kamu diplomasisinin yerel ayağına işaret ediyor. Doğulu milletvekilleri ve teşkilatlar aracılığıyla Kürt kamuoyuna ulaşmak isteyen AK Parti, Karadenizli milletvekilleri aracılığıyla da cereyan etmesi muhtemel bir milliyetçi reaksiyonun önüne geçmeyi arzuluyor.
SÜRECİN TAŞIDIĞI RİSKLER
Bunun dışında, Erdoğan ve AK Partili diğer yetkililer ısrarla PKK’lıların ‘barış’ konusundaki samimiyetlerini ispatlamaları için silahları bırakıp, sınır dışına çekilmelerini veya başka ülkelere gitmelerini talep ediyor. Bu safhada, PKK’nın silah bırakması veya başka ülkelere gitmesinin pek olası olmadığı dikkate alınırsa, hükümetin asıl talep ettiği şeyin PKK’nın silahlı güçlerini sınır dışına çekmekten ibaret olduğu anlaşılıyor. Bu ise müzakerelerin ivme kazanıp başarılı olması için şart görünüyor.
Çünkü PKK, Türkiye sınırları içerisinde silahlı güç bulundurduğu ve operasyonlar da devam ettiği müddetçe her an bir çatışmanın çıkması ve sürecin akamete uğraması riski var. Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş’ın İmralı’ya gerçekleştirmeleri gereken ziyaretin, Ahmet Türk’ün devam eden operasyonları eleştirmesi ve hükümetin de bu eleştirilere cevap vermesi sonrası yaşanan gerginlik nedeniyle tehir edilmesi, bu potansiyel riske işaret etmesi bakımından önemli. Bu nedenle PKK’nın silahlı güçlerini ülke dışına çekmesi, hem yaşanması muhtemel provokasyonları/yol kazalarını önlemek hem de AK Parti’nin çözüme yönelik daha rahat adım atabilmesine ortam sağlayacağı için önemli.
İÇİŞLERİ’NDE YAŞANAN DEĞİŞİMİN ANLAMI
Son olarak, daha önce birkaç defa ertelenen ‘Anadilde savunma’nın bir iyi niyet göstergesi olarak bu hafta Meclis’te yasalaşması, Erdoğan’ın Doğulu milletvekilleri ile yaptığı toplantıda “Sürecin nihayete erdirilmesinde kararlıyız. Bugün çözüm olmazsa bundan sonra zor olur.” ifadeleri, AK Parti’nin bu sefer daha kapsamlı bir kamu diplomasisi yürütmesi ve son olarak da Kürt meselesi bağlamında kullandığı söylemler nedeniyle AK Parti’de toplumsal antipatinin odağı haline gelen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in yerine, 2009 yılındaki ‘açılım’ sürecinde Kamu Güvenliği Müsteşarı olarak Beşir Atalay ile yakın bir şekilde çalışan Muammer Güler’in getirilmesi bu meselenin çözümüne dair var olan iyi niyete işaret ediyor.
Özetle, AK Parti hem Türk hem de Kürt kamuoyunu yöneterek bu meseleyi en azından çözme niyetine sahip olduğunu ortaya koyuyor. PKK’nın silahlı güçlerini Türkiye dışına çıkarması hem süreci akamete uğratabilecek yol kazalarının azalmasına hem de AK Parti’nin çözüm niyetini kararlı politikalarla tahkim edebilmesine ortam sağlayacak.