Her sabah yeni bir harekât haberiyle uyanıyoruz. Türkiye dünyanın birçok ülkesinde asker ve üs bulundurduğu gibi en az üç ülkede de aynı anda askerî harekât yapıyor.
Nereden nereye? Halbuki vakti zamanında sınır ötesi bir harekattan öcü gibi korkulurdu. En vahimlerinden biri 1991 Körfez Savaşı sırasında Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay'ın itirafı ve istifasıydı. Torumtay biliyordu ki, ordu sınır ötesi bir harekata hazır değildi. Bu korku sadece zihni bir kısıtlamadan değil aynı zamanda teknik yetersizlikten kaynaklanıyordu. Üzülerek tespit etmek zorundayız ki, TSK o tarihlerde bu tür işleri yapabilecek yeteneğe sahip değildi.
Ama bugünlerde durum çok farklı. Türkiye en başarılı operasyonları kolaylıkla yapabilir hale geldi. Çünkü Türkiye eski Türkiye değil. Dünya da eski dünya değil. Doksanlı yıllardaki Amerikan merkezli dünya sistemi neredeyse hiçbir aktörün ama özellikle Amerika'ya yakın ülkelerin Amerika'dan bağımsız hareket edemediği bir dünyaydı. Saddam'ın Kuveyt'i işgalinde olduğu gibi beklenmedik işler yapanlar Amerika merkezli koalisyonlar tarafından eziliyordu. Bu nedenle ulusal güvenliğinizi korumak büyük oranda Amerika ile sahip olduğunuz iyi ilişkilere bağlı hale geliyordu.
Fakat Türkiye'nin sorunu sadece bu değildi. Körfez Savaşı'nda görüldüğü gibi Amerika ile beraber hareket edebileceği durumlarda dahi kendi fiziksel yetersizliği nedeniyle askeri bir operasyona cesaret edemiyordu. Bu demek değil ki, doksanlarda askeri operasyonlar yapılmadı. Hayır yapıldı. Ama bunların elde ettiği sonuçlarla bugünkü operasyonların sonuçları arasında dağlar kadar fark var. Çünkü TSK şu an en iyi imkanlarla donanmış durumda. Dahası ülkemizde asker-sivil ilişkileri 1960'tan bu yana ilk defa olması gereken şekle büründü. Gerçek anlamda güçlenen bir ordu gerçek işlevini büyük bir başarıyla yerine getirmeye başladı. İçinden geçtiğimiz tarihi süreç hem bölgemizde hem de dünya çapında birçok aktörün hareketsiz kaldığı bir belirsizlik dönemidir. Amerikalıların niyeti yok. Avrupalıların mecali kalmadı. Onların etkisi zayıfladıkça güçlenen Türkiye'nin etkisi çok daha açık bir biçimde ortaya çıkıyor. Uluslararası ilişkiler alanında sadece sizin ne yaptığınızın önemi yoktur. Diğerlerine oranla ne işler yaptığınız önemlidir. Onlar zayıflarken siz kazanıyorsanız işte o zaman stratejik bir kazanç elde ediyorsunuz denebilir.
Bakın işte tam bu nedenle Ortadoğu'da eski denklemler alt üst oluyor. Türkiye bölgenin en güçlü aktörü olmak yolunda emin adımlarla ilerliyor. Belki bu sayede Ortadoğu'da yüzyılı aşkın süredir aranan istikrar yeniden tesis edilebilir. Ama o istikrarı kurmak zaman, sabır, çaba ve ince hesap gerektirecek.
[Sabah, 18 Haziran 2020].