1 Kasım sonrasında görece siyasi istikrar eşliğinde adım attığımız yeni dönemin gerçek anlamda bir “inşa dönemi” niteliği kazanması için önümüzde duran esaslı dönüşüm alanlarının hiç kuşkusuz en önde gelenlerinden birisi üniversite meselemiz. 12 Eylül rejiminin “yükseköğretim” mantığıyla ideolojik ve siyasi mobilizasyonu kontrol altına almak için YÖK çatısı altında organize ettiği merkeziyetçi, bürokratik, rekabete kapalı mimariyi restore ederek yol almak artık mümkün değil. Köklü ve kapsamlı bir üniversite reformu ile zamanın ruhunu kavrayan, kalite odaklı, rekabetçi, piyasa mantığını dışlamayan yepyeni bir üniversite ekosistemi oluşturmak durumundayız. Aksi halde küresel çapta süregiden “sanayi toplumu”ndan “bilgi toplumu”na geçiş süreçlerini ıskalayıp bilgi ekonomisinin temeli olan nitelikli, güncel, uygulama eksenli bilgiyi sürekli ithal etmekten kurtulamayız.
Aslına bakılırsa 1980 sonrasında birçok siyasi liderin politika öncelikleri arasında ısrarla vurguladığı ama bir türlü hayata geçirilemeyen üniversite reformu konusunda günümüzde artık net bir siyasi irade mevcut. Ama detayları ve muhtemel tartışmalara karşı B planları ince işçilikle işlenmiş bir yol haritasının acilen ortaya çıkması gerekiyor. Gittikçe yoğunlaşan ekonomik ve sosyokültürel küreselleşme dalgalarının gerektirdiği nitelikli, analitik düşünebilen, üretken, yaratıcı, yabancı dil ve teknik becerileri yüksek ve takım oyuncusu bireyleri seri halde yetiştiren bir ekosistem oluşturmamız ne kadar gecikirse, küresel iddialarımız o kadar aşınacak.
Mevcut yapısıyla üniversite sistemi çoğu 657 namlı devlet memuru zırhına bürünmüş verimsiz hocaları, kaliteden ziyade disiplin ve bürokratik kontrol odaklı YÖK sistemi, az sayıdaki elit üniversiteler ile diğer kurumlar arasındaki devasa kalite uçurumları ile malul. Son yıllarda fiziki altyapıya ve araştırma imkânlarına yapılan onca ciddi yatırıma rağmen böyle bir yapıdan dünya standartlarına yaklaşan bir bilgi ekosistemi ve ekonomik büyüme ivmesini destekleyecek “üniversite-sanayi işbirliği” çıkarmak kolay değil. Başta Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Prof. Davut Kavranoğlu ve Milli Eğitim Bakanı Prof. Nabi Avcı olmak üzere ilgili üst düzey paydaşların koordinasyonuyla Türkiye’de üniversitelerin geleceğine yön vermek üzere yıllardır özenle şekillendirilen model çalışmaları bulunduğunu biliyoruz. Üniversite sistemimizi baştan aşağı yeniden yapılandıracak ve anayasal bazı kısıtları ortadan kaldıracak bir çalışmanın “Yeni Anayasa” yapım sürecinin önemli yapıtaşlarından birini oluşturmasını umarak bazı temel saptamaları yapalım.
Öncelikle üniversiteler ile ilgili reform gündemini demokratik meşruiyet çerçevesinde takip edecek bir bağımsız bakanlığın oluşturulmasına acilen ihtiyaç var. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilk ve orta öğretimde milyonlarca öğrenci ve öğretmeni kapsayan devasa iş yükü altında boğuşurken üniversite gündemini “ilgili bakanlık” olarak izlemesi mümkün değil. Müstakil bir bakanlık düşünülmezse, ilk akla gelen çözüm Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Bilim, Sanayi ve Üniversiteler Bakanlığı’na dönüştürülüp üniversiteler ile ilgili idari koordinasyon fonksiyonlarını üstlenmesi olabilir. Böyle bir formülasyon, sürekli bahsettiğimiz ama bir türlü gerçekleştiremediğimiz etkin üniversite-sanayi işbirliğini için kurumsal bir çerçeve de oluşturur ayrıca.
Şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından problemli bir bürokratik vesayet kurumu havasındaki YÖK’ün üniversitelerin kalite standartlarını ve rekabetçilik ortamını sağlayacak bir tür modern koordinasyon kurumuna dönüştürülmesi de elzem. Bunun dışında, üniversitelerde ideolojik kutuplaşmayı ve kadrolaşmayı körükleyip taşra siyasetini aratmayan görüntüler yaratan rektörlük seçimlerinin kaldırılması ve “mütevelli heyet” sistemine yakın özerk yönetim biçimlerinin benimsenmesi de önemli. Yine verimsiz öğretim üyelerini ömür boyu akademik konumla ödüllendiren ve üniversitelerin dinamizmini öldüren devlet memurluğu rejiminden, rekabeti teşvik eden “tenure” sistemine benzer bir süreli sözleşme modeline kademeli olarak ilerleme gerekiyor. Dileriz küresel dünyanın gereklerine uygun bir üniversite ekosistemi çok uzağımızda değildir.
[Bugün, 8 Ocak 2016]