Türkiye’nin yeni bir başbakanı, AK Parti’nin de yeni bir Genel Başkanı oluyor. Ahmet Davutoğlu, 27 Ağustos Çarşamba günü AK Parti 1. Olağanüstü Genel Kongresi’nde genel başkan olarak seçilecek ve ardından da Türkiye’nin seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilecek.
Davutoğlu ismine karar verilme süreci, siyasal hayatımız açısından son derece öğretici bir biçimde cereyan etti. AK Parti, Türkiye demokrasi kültürüne bir katkı daha yaptı. Siyasi hareketin kurucu lideri Erdoğan’ın işaret edeceği herhangi bir isim, hiçbir tartışmaya mahal bırakmaksızın partinin ilgili kurulları tarafından benimsenecek olmasına rağmen, Erdoğan herhangi bir aktörü işaret etmedi, kimseyle ilgili en ufak bir imada dahi bulunmadı. Türkiye’nin ihtiyaçlarını ve AK Parti’nin ideallerini gözönünde bulundurarak, kendisinden sonra gelecek genel başkanın kriterlerini ortaya koydu. Bu çerçevede partinin ilgili kurulları karar süreçlerine katıldı ve Davutoğlu ismine karar verdi.
Bu karar sadece 2002’den bu yana kritik pozisyonlarda bulunan, tüm dünyada tanınan, çevresinde sevilen, sempatik ve başarılı bir siyasetçinin partinin başına getirilmesi anlamına gelmiyor. Davutoğlu isminde karar kılınması, vizyoner ve kurucu bir akla sahip bir figürle yol alınmak istendiğini gösteren bir durum. Temsil gücü sınırlı, ulusal ölçekte düşünen, siyasete ve bürokrasiye salt teknik bir akılla bakan ve bağımlı bir politika yürütecek bir profil yerine, temsil gücü yüksek, uluslararası ölçekte düşünen, siyaseti ve bürokrasiyi kurucu bir akılla yeniden dizayn etme kapasitesine sahip ve uyumlu bir politika izleyecek bir isim tercih edilmiştir.
Bu tercih her şeyden önce Erdoğan’ın tercihidir. Eğer o, böylesi bir tercihte bulunmamış olsaydı bugün bu manzarayla karşı karşıya kalmazdık. Bu anlamda Erdoğan siyasetinin Türkiye demokrasi tarihi açısından ne denli anlamlı bir katkı olduğunu bir kez daha görmüş olduk.
Şunun da altını çizmek gerekir. Erdoğan ve Davutoğlu ilişkisinin birçok badire atlatmış, büyük krizler karşısında sınanmış, ihtilafların üstesinden gelme hukukuna sahip bir ilişki olması Türkiye siyasetinin geleceği açısından da olumlu bir durumdur. Türkiye’de illegal araçlar kullanarak siyaseti vesayet altına almaya çalışan şebekeler, bu iki güçlü isim arasında çıkabileceğini düşündükleri ihtilaflara yatırım yapacaklar. İşin kötüsü siyaset üretemeyip, sürekli muarızının hata yapmasını bekleyen muhalefet partileri de aynı yolu tutturacaklar. Fakat bu siyasetsizliklerini pekiştirmekten başka bir işe yaramayacak. İlginç ama bu bile, AK Parti siyasetinin Türkiye siyasetinin gramerini belirlemeye devam edeceğinin bir göstergesi.
Davutoğlu siyasetinin ana paradigması yeni Türkiye’nin inşasına hizmet etmek olacak. Bunu isterseniz, Erdoğan siyasetinin kurumsallaştırılması olarak da, Erdoğan’ın siyasi mirasının temsilciliğini üstlenmek olarak da okuyabilirsiniz. Davutoğlu, beş yıldır Erdoğan siyasetinin en önemli ayağını yönetiyor. Esasında 2002’den bu yana dış politikada paradigmatik bir değişim yaşanmasına öncülük eden başlıca aktör kendisi. Türkiye’nin siyasal, kültürel, ekonomik ve toplumsal atılımlarında, tutturduğu dış politika çizgisinin merkezi bir rolü var. Türkiye’nin bölgesel bir güce dönüşmesi, çevresiyle ekonomik entegrasyon arayışına girmesi ve dışarıdaki etki alanını artırmak iç terör başta olmak üzere iç sorunlarını çözme gayreti dış politika perspektifiyle ilgilidir. Bu perspektifi, medeniyetçi bir tasavvur eşliğinde temsil eden iki aktör, önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak ülkeye hizmet edecek. Bu, Türkiye için büyük bir imkan.
[Akşam, 24 Ağustos 2014]