Çözüm vizyonu denilen bir bakış açısı var. Bir tür amansız hastalık.
Bu hastalığa kapılan kimseler nedense dünyanın her türlü sorununu çözüp burayı cennete çevirmek istiyor. Ve kendisi gibi düşünmeyen herkesi şeytan zannediyor.
Bunlar iyi niyetleri paçalarından akan arkadaşlarımız. Her şeye bir çözümleri var. Hep vicdan sahibi hep inceler. Gereksiz bir özgüvenleri var.
Kendilerinin ürettiği katma değerin ne olduğuna bakmadan toplumun kalitesini sorguluyorlar.
Normal şartlarda bu tür adamlar hiç ilgimi çekmez. Şahsım adına bunlarla tartışmayı bile bırakalı çok oldu. Birisi konuşma sırasında çözüm laflarını etmeye başladığında ya ortamı terk ediyorum ya da terk edemeyecek durumdaysam sessizliğe gömülüyorum.
Zira anlatmaktan bıktım dünyanın altında her şeyi tersine çevirecek bir manivela olmadığını. Böylesi kavramlarla ortaya çıkanların tarih boyunca nasıl toza dumana kattıklarını örneklemekten yoruldum. Maalesef pes etmiyorlar. Yakın Türkiye tarihinden bile bir sürü başarısızlık örneği verebilirsiniz.
Ama bu arkadaşlar hep kaçacak bir yön bulur ve meseleyi yine o boş laflarla kapatıp geçer.
Dediğim gibi çok umurumda değil.
Ama zaman zaman patlak veriyorlar.
Çeşitli kriz anlarında baş gösterip baskın ses olma gayreti sergiliyorlar. Maalesef bazen hâkim hikâye bile olabiliyorlar.
Son dönemde Barzani krizi üzerinden yine karşımıza çıktılar. Türkiye'nin güneyinde çözümsüz sorunlar olduğunu bunları kökünden halletmek için teslim olması gerektiğini ima ediyorlar. Avrupa Birliği ile aramız kötüymüş. Onu da halletmeliymişiz. Amerika ile sorunlu ilişkilerimiz varmış. Çözmeliymişiz. Rusya ile de tatsızmışız. Düzeltmeliymişiz.
Bunları bir de plan diye anlatanlar var. İyi niyet beyanı ile stratejik plan hep bu tür kafalarca birbirine karıştırılmıştır.
Mesela pratik olarak bu işlerin içinde de bulunmuş biri çıkmış geçen bir yazı yazmış. Diyor ki Barzani'yi sorumlu davranmaya davet edelim. Diyor ki taraflar soğukkanlı olsun. Diyor ki hepimiz kardeşiz. Falan filan. Ne kadar boş laf varsa hepsi arka arkaya dizilmiş.
Böylece çözecekmiş sorunlarımızı.
Ne kadar kolay değil mi? Biz neden düşünmüyoruz bunları? Kardeşlik var hâlbuki. Barzani hep bizi düşünür zaten.
Diyalog var hâlbuki. Her derde deva.
Çözüm var hâlbuki. Bir adım ötede.
Bu tür adamlar ülkelerin başını belaya sokmada çok başarılıdır.
Sahte bir alçakgönüllülük kisvesinin arkasında kendilerini öylesine önemser ve öylesine güvenirler ki, dünyanın diğer tüm aktörlerini bu tür içi boş laflarla aldatabileceklerini düşünürler.
Kendilerine öylesine odaklıdır ki dünyada ne olup bitmektedir görmezler.
Hâlbuki biraz kendine bakmak yerine dünya tarihine bakanlar görür ki, sorunlar öyle kolay kolay çözülmez.
Meşhur Uluslararası İlişkiler uzmanı Robert Gilpin Princeton'daki doktora dersine basit bir soruyla başlarmış.
"Uluslararası İlişkiler tarihinin ne kadar değiştiğini düşünüyorsunuz?" "Gidin ve Thucydides'in 2500 yıl önce yazdığı ve Yunan şehir devletleri arasındaki mücadeleyi anlatan Peloponnessian Savaşı adlı kitabı okuyun ve görün değişen bir şey var mı" dermiş.
Gilpin bunu yaparken aynı sorunların yeni formlarda tekrar ve tekrar ortaya çıktığını ve dünya tarihinde o bahsi geçen cennetin hiçbir zaman kurulmadığını anlatmak istiyor. Aynı çizginin modern kurucusu Morgenthau ise 1950'lerde çok iyi bir örnekle buna katkı sunar ve bir adım öteye götürür.
"Eğer iyi niyet ölçü olsaydı, Robespierre dünyanın en erdemli adamlarından biri sayılırdı." Ama o Robespierre dünyayı cennete çevirmek için katliamlara öncülük etti. Bakın dünya tarihindeki büyük katillere. Neredeyse hepsi böylesi ideal çözümlerin peşindedir.
[Takvim, 05 Ekim 2017].