Türkiye zor bir ülke. Badire üstüne badire atlattık. Teyakkuz hali devam ediyor; çünkü Türkiye gibi bir ülkeyi kimse kendi haline bırakmaz. Sorunlarımız var; bazen düşünmenin bile insanı bunalttığı sorunlar hem de… 90 küsur senelik Cumhuriyet’in on yıllarca ertelenen sorunlarıyla son beş on senedir yüzleşiyoruz. Maalesef geriden başladık yarışa. İktisadi kalkınma, savunma sanayi, imar, eğitim, terör, kurumsallaşma… Geriden başladığımız yarışta, tüm engellemelere rağmen koşmaya devam ediyoruz. Üstelik dereceye girme planları yapıyoruz.
Tam darbeler tarihin çöplüğüne gömüldü denilirken mesiyanik bir terör örgütü Cumhuriyet tarihimizin, demokrasimizin, insanlığımızın en karanlık gecelerinden birisini yaşattı. Son bir senedir bu olağanüstü tehdidi bertaraf etmek için seferberlik halindeyiz. FETÖ ile mücadeleye de geriden başladık; zira örgüt 40 yıldır hazırlık yapıyor, tek bir amaç uğruna robotlar yetiştiriyordu. Karakterleri olmayan, sadece “vazifeye” odaklı zombileri umulmadık yerlerden, umulmadık yüzlerle çıkmaya devam ediyor.
Tüm sorunlara, tehditlere, meydan okumalara rağmen karamsar değilim, umutluyum. Er ya da geç badireleri teker teker atlatacağımızı düşünüyorum. Umutlu olmak için (Evelallah) geçerliliği defalarca, en son da 15 Temmuz’da test edilmiş güçlü bir gerekçem var: Memleketimin insanı. Kimden mi bahsediyorum?
Elinde Türk bayrağıyla tank konvoyunun önünde yatıp işgalci-darbecilere yolları dar eden memleketimin insanından bahsediyorum.
Genelkurmayın camından güvenlik güçlerine “ya siz gelin temizleyin burayı, ya da bize silah verin” diyen memleketimin insanından bahsediyorum. O dehşetli anlarda Google’dan “tank nasıl durdurulur?” aramasını yapan, atletle tankın egzozunu tıkama taktiğinin patentini elinde tutan memleketimin insanından bahsediyorum.
İBB’nin önünde “Vatandaş korku içerisinde” gibi beylik laflar eden muhabire “yalan söyleme, vatandaşta korku yok!” müdahalesinde bulunma ihtiyacı hisseden memleketimin insanından bahsediyorum.
Köprüdeki askerlerin üzerine büyük bir Anadolu vakarıyla yürüyen, darbecilerin tehditlerine kulak asmayan memleketimin insanından bahsediyorum.
Köprüye yürümek isteyenleri caydırmak için “Ben canıma güveniyorum, ben geçer giderim diyen varsa buyursun” diyen polise aynı milisaniyede “Ben geçerim. İnsan bir kere ölür” cevabını veren memleketimin insanından bahsediyorum.
İşgalcilerin ele geçirdiği TRT’nin kapısına yerleştirilmiş erleri kanunsuzluktan vazgeçirmek için “devrem memleket neresi?” sorusuyla sempatik ikmal yapan memleketimin insanından bahsediyorum.
“Ömer, bu işin sonunda şehadet var” diyen komutana “Biliyorum” dedikten sonra zerre tereddüt etmeden çektiği tetikle “Ehl-i salibin hayasız yüzüne tüküren” memleketimin insanından bahsediyorum.
Türksat’a giden yolu kepçelerle kapatan TV yayınlarını kesmek isteyen darbecileri uzun süre oyalayarak engelleyen memleketimin insanından bahsediyorum.
“Arkadaşlar biz de korkarsak herkes korkar” mesajı atıp soluğu vatan müdafaası için Vatan caddesinde, Şehzadebaşı’nda alan memleketimin insanından bahsediyorum.
Akıncılar’da uçaklar kalkmasın diye ekinlerini yakma fedakarlığı ve aynı zamanda ferasetini gösteren memleketimin insanından bahsediyorum.
Vatanına, milli iradeye, liderine “Erdoğan ölecekse biz de öleceğiz”, “Tayyip’e üzüntümden öleceğim” diyecek kadar sahip çıkan memleketimin insanından bahsediyorum.
Türkiye’nin selametinin, geleceğinin, demokrasisinin, gelişiminin en büyük garantisi memleketimin insanı.
Enseyi karartmayın, hep birlikte sorunların üstesinden geleceğiz. İnşaallah!
[Akşam, 17 Temmuz 2017].