Orta Doğu siyasetinin kadim aktörlerinden İran, bölgedeki etkisini artırıyor mu? İran, nükleer çalışmalarını hangi gerekçelerle temellendiriyor? ABD’nin nükleer tehdit algısı ne kadar gerçek? Diplomatik müzakereler nükleer krizi çözebilir mi? Türkiye bu süreçte nasıl bir rol oynuyor ve oynamalı? İran, dünya siyasetindeki yeni yapılanmaların neresinde yer alacak? “İran Nükleer Programı ve Orta Doğu Siyaseti” son yılların en gerilimli süreçlerinden olan İran-ABD nükleer krizini farklı ve derinlikli bir perspektifle ele alıyor. Nükleer krizin siyasi, iktisadi, psikolojik ve ideolojik arka planını masaya yatırıyor ve okuyucuya kapsamlı bir analitik çerçeve sunuyor.
Kitapta Türkiye’nin nükleer kriz çerçevesinde oynayacağı rol, uzun vadedeki Orta Doğu siyaseti çerçevesinde ele alınıyor ve karar vericilere öneriler geliştiriliyor. Çatışma çözümleri literatürünü kullanan kitap, nükleer krizde diplomasinin imkânlarının halen geçerli olduğunu ortaya koyuyor. Müzakere sürecinin başarılı olabilmesi için gerekli olan adımlar ve bu adımların başarısız olması durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel senaryolar çarpıcı biçimde irdeleniyor.
***
Önsöz İran-ABD nükleer gerilimi gibi hakkında her geçen gün yeni veri ve iddiaların ortaya atıldığı; adeta bilgi ve yorum kirliliği yaşanan bir konuda sağlıklı öngörülerde bulunmak oldukça güçtür. Ortaya konulan yeni veri, rapor ve durumlar, üst düzey yetkililerin konuyla ilgili açıklamaları öngörülerin revize edilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Tüm bu gelişmeler elinizdeki çalışmanın birkaç kez gözden geçirilmesini ve yeniden yazılmasını zorunlu hale getirmiştir. Halen devam etmekte olan bir süreci incelemeye aldığımız için, tüm yenileme çabaları bir şekilde eksik kalacaktır. Bu çalışmada; ana hatlarıyla İran-ABD nükleer geriliminin siyasi, iktisadi, psikolojik ve ideolojik arka planı irdelenerek, durumun kapsamlı bir analizi yapılmaya çalışıldı. Konuyla ilgili kısa vâdeli kehanetlerde bulunmaktan ziyade; diplomatik seçeneklerin imkanları ve diplomatik seçeneği engelleyen hususlar tartışıldı. İran’ın Irak ve Afganistan gibi işgali veya İran’da rejim değişikliği kısa vadede gerçekçi ve uygulanabilir seçenekler değildir. Bu nedenle taraflar arasında askeri bir gerilim yaşansa dahi sorun nihai olarak diplomatik süreçle çözümlendirilmek zorundadır. ABD ve İran, tüm bu gerilim ve karşılıklı restleşmeler yaşanırken, dolaylı diplomatik temaslarını İsviçre elçiliği üzerinden sürdürdüler. İki ülke de ideolojik söylemlerinin yanı sıra stratejik pragmatizmlerinden de taviz vermediler. Irak’ta son 1,5 yıldır yaşanan görece istikrarı bu temaslara bağlayan görüşler de mevcuttur. Taraflardan birinin stratejik müttefiki, diğerinin ise uzun yıllardır ciddi bir sıkıntı yaşamadığı komşusu olan Türkiye ise böylesi bir gerilimden birinci derecede etkilenmektedir. İran nükleer sorununda yaşanabilecek askeri çatışma ve ekonomik yaptırımlar Türkiye’yi son derece olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle taraflar arası sürdürülebilir bir diplomatik sürece girilmesi