SETA CONFERENCE By Oliver Leaman University of Kentucky Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Date: November 28, 2006 Tuesday Time: 16.00 - 18.00 Venue: SETA Foundation, Ankara
Dini düşünce ve gelenekler modern toplumların hayatlarını belirlemeye devam ediyor. Ekonomik kalkınma, kitle eğitimi ve sekülerleşmeyle beraber dini kimliklerin ortadan kalkacağını öngören modernleşme teorileri geçerliliğini her gün biraz daha yitiriyor. Moderniteyle dinler arasındaki etkileşim, çağdaş sosyal bilimlerin mercek altına aldığı konuların başında geliyor. Hindistan, İsrail ve Amerika’daki dini uyanış hareketlerinden İslam toplumlarındaki gelenek-modernite çatışmasına kadar pek çok alanda köklü değişimler yaşanıyor. Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde dini ve kültürel kimlikler belirleyici unsurlar olarak öne çıkıyor. Papa 16.ncı Benedikt’in 28-29 Kasım 2006 tarihleri arasında Türkiye’ye yapacağı resmi ziyaret, farklı dini gelenekler arasındaki ilişkilerin önemini bir kez daha teyid ediyor.
Bu süreçte dinler nasıl bir dönüşümden geçiyor? Yükselişe geçtiği söylenen dini kimlikler popüler kültür ve küresel kapitalizm karşısında nasıl bir tavır takınıyor? Modern iletişim araçlarının sunduğu imkanlar dini kimliklerin güçlenmesi yahut çözülmesi yönünde nasıl bir etkiye sahip? Dinler etnik ve siyasi çatışmalarda yapıcı bir rol üstlenebilir mi? Dünya dinleri, modern düşünce ve kültürün meydan okumalarına bundan sonra nasıl cevap verecek?
Bu soruları yanıtlamak için din felsefesi ve İslam ve Yahudi düşüncesi alanındaki çalışmalarıyla tanınan University of Kentucky (ABD) Felsefe Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Oliver Leaman, 28 Kasım 2006 Salı günü vakfımızda “Religion in the 21st Century” başlıklı bir konuşma yapmıştır.
Oliver Leaman, “Yirmi Birinci Yüzyılda Din” başlıklı konuşmasında, modernleşme, laiklik ve küreselleşme süreçlerinin din üzerindeki etkilerini tartışarak, geride bıraktığımız yüzyılda olduğu gibi yirmi birinci yüzyılda da dini inanç ve toplulukların canlı ve dinamik bir şekilde varlıklarını sürdüreceğini savundu. Dinin geleceğine ilişkin konuşmasını toplum, ekonomi, kültür ve siyaset bağlamında sürdüren Leaman, yüzyıl önce hem Hıristiyan hem de İslam dünyasında dinin geleceğine olumsuz bakıldığını, dini inanç ve kurumların zorluklarla karşılaştığını, örneğin bilim, teknoloji ve modernitenin yükselişinin Batı’da dinin geleceğini tehdit ettiğini, İslam dünyasında ise siyasal birliğin bozulması sonucu Batı sömürgeciliğinin yayıldığını belirtti. Bütün bu tarihsel deneyimler sırasında dinin artık bir geleceğinin olmadığı, bilim, teknoloji, modernite ve sekülarizm karşısında eriyip yok olacağı düşüncesinin yaygın kabul gördüğüne işaret eden Leaman, sosyal bilimcilerin 1950’li yıllara kadar benimsediği dinin sonunun geleceği kuramının sadece bir kehanet olarak kaldığını ve gerçekleşmediğini ifade etti.
Aşırı genellemeleri doğru bulmadığını ve din-toplum ilişkilerinin karmaşık bir tabiatı olduğunu ifade eden Leaman, dinlerin çoğu kez kendilerini yeni durum ve şartlara uyum sağlayacak biçimde yeniden tanımladıklarını, bu nedenle de sekülarizasyon ve modernleşmenin etkilerinin sınırlı kaldığı iddiasında bulundu. Türkiye ve ABD arasında bu açıdan benzerlikler kuran Leaman’a göre, her iki ülkede anayasal laiklik mevcut olmasına karşın aktif ve dinamik bir dini hayat varlığını sürdürmektedir. Özellikle ABD’deki dindarlık ve dini