‘İmparatorluk’ kavramı tabiatı gereği çoğu zaman radikal tartışmaların konusu olmuş, genel anlamda ise sol lügate mal edilmiş ya da terk edilmiştir. Akademik dünya imparatorluk kavramına hem siyasal hem de sol tabiatından dolayı mesafeli durmayı tercih etmiş, çoğu kez de kavramı kullananları mahkûm etme yolunu tercih etmiştir. Benzer şekilde ‘Amerikan İmparatorluğu’ tartışmalarında aynı sesler yükselmektedir. Son dört yıla iki emperyal işgal sığdıran Amerikan İmparatorluğu tartışmalarında aynı ‘dil ve diyalektik’ çatışması, Amerika’nın ne olduğu, imparatorlukların bitip bitmediğinin ve yeni bir hegemonya tanımının Amerika merkezli yapılıp yapılamayacağının sorulduğu entelektüel ortamın canlanmasını sağlamış oldu. Amerikan İmparatorluğunun sosyal ve siyasal paradigmasını, dolayısıyla bugün sıcak bir şekilde idrak ettiğimiz Amerika fenomenini çözümlememiz de bu modern devir imparatorluğunun jeostratejisinin ve jeoekonomisinin köklerine inmekle mümkündür.
Eski Yeni Dergisi Sayı 2
“Dünyanın sözde ‘çıkarlarının’ tehdit altında olmadığı bir köşesi olmamıştır. Eğer Roma’nın çıkarları tehdit altında değilse, bir müttefikinin çıkarları tehdit altındadır ve Eğer Roma’nın bir müttefiki yoksa; bir tane icat edilir. Eğer mümkün olan tüm imkânlarla böylesi bir ‘çıkar’ icat edilemezse, o zaman ulusal onurun hakarete uğradığı iddia edilir. [Roma’da] kavga her zaman meşruiyet zeminine bina edilir. Roma her zaman niyeti bozuk komşularınca saldırıya uğramıştır… düşmanların ve saldırganlığın mekân haline gelmiş bütün yeryüzünü korumak Roma’nın tabii vazifesidir.”
Joseph Schumpeter, Imperialism and Social Classes, 1919
Burada kökten kasıt, Avrupa’dan Amerika’ya aktarılan/kaçan/sürgün edilen muhayyilenin oluşturduğu siyasal ve sosyal akıldır. Bugün bu dili anlamayanlar Amerika’yı salt pazarlık edilecek bir ‘stratejik ortak’ seviyesinde algıladıklarından dolayı karşılarına çıkan ilk reel politik değişiklik ile adeta afallamakta ve yeni bir pazarlık yapmaktan başka bir çözüm yolu düşünmeye bile cesaret edememektedirler. Amerikan İmparatorluğu karşısındaki bu acziyet haline salt reel politik dayatma da sebep olmamakta, aynı zamanda kendi topraklarıyla başka başkentler üzerinden konuşmaktan, neo-liberal ekonomi politik paradigmayı adeta “a priori” düzeyinde fanatikçe içselleştirmekten de kaynaklanmaktadır. O halde yaşadığımız sıcak durumu da göz önüne alarak söyleyecek olursak; bugün ABD’nin ‘dünya-sistemi’ içerisindeki yerini ve en önemlisi geleceğini doğru okuyamamak, ülkemizin geleceğine dair aynı kafa karışıklığına mahkûm olacağımız anlamına da gelmektedir. “Amerikan İmparatorluğu” elbette çok daha geniş çalışmaların konusudur. Bu yazı üç temel unsur üzerinden konuyu irdelemeye çalışmaktadır. (I)Amerikan sosyal ve siyasal düşüncesinin tarihi arka planına bakarak “politik teolojisini” anlamaya çalışmaktadır. Amerikan politik teolojisinin kendisine biçtiği (II) “misyonu” irdeleyerek, imparatorluğun muhtemel yol haritasını idrak etmeyi amaçlamaktadır. Amerikan misyonunu inşa eden (III) “imparatorluğun ekonomi-politik” gelişimi ile de küresel kapitalizm açısından Amerika’nın müstesna konumu anlamlandırılmaya çalışılmaktadır.
I. ‘Exodus’dan ‘İmparatorluğa’: Amerika Amerikan sosyal muhayyilesinin ve siyasal düşünc