SETA > Yorum |
Seçimlerden Sonra İsrail-ABD İlişkileri

Seçimlerden Sonra İsrail-ABD İlişkileri

Salı günü gerçekleşen İsrail parlamento seçimlerinde Netanyahu, koalisyon hükümetini kurup gerekli çoğunluğu sağlaması halinde yeniden İsrail başbakanı olacak.

Netanyahu, koalisyon hükümetini kurup gerekli çoğunluğu sağlaması halinde de yeniden İsrail başbakanı olacak. Her ne kadar yeni sandalye dağılımı sonucunda merkez partilerden bir ismin dışişleri bakanı olması beklense de Netanyahu dış politika ve ulusal güvenlik konularında hâkim ses olmaya bir süre daha devam edecek. İç politika ve ekonominin öne çıktığı ve muhtemel koalisyon senaryolarına göre de tartışmalı geçmesi beklenen dönemde İsrail’de en merak edilen dış politika konularının başında İsrail’in Amerika ile ilişkileri geliyor. Obama’nın başkanlık yemini etmesinden bir gün sonra seçim kazanan Netanyahu’nun Obama’yla son dört senedir yıldızı barışmamış ve iki liderin ilişkileri birbirlerinin seçim süreçlerinde daha da kötüleşmişti. Birçoklarına göre iki liderin de kendi ülkelerinde seçimleri kazanması –her ne kadar Obama seçimden elini güçlendirip Netanyahu ise seçimden oy kaybedip çıkmış olsa da-bundan sonraki dönemde Amerika-İsrail ilişkilerinde yaşanan çalkantının daha düşük yoğunluklu olsa da devam edeceği anlamına geliyor. Ancak Amerika-İsrail ilişkilerinde yaşanan çatlak da iki liderin arasındaki kimya kadar iki ülkenin yeni uluslararası ve bölgesel sistemde hedeflediği önceliklerin ve ulusal ve bölgesel çıkarlarının farklılaşması da önemli bir rol oynuyor. Dolayısıyla yeni dönemde iki ülke ilişkilerini yine başta İran olmak üzere Barış Süreci ve Arap Baharı gibi önemli sınavlar bekliyor.

Öncelikle küresel sistemde yaşanan değişiklikler ve çok kutuplu bir dünyanın kapılarının açılması Amerika’nın gelecekteki dış politika önceliklerini oldukça önemli bir şekilde değiştirmiş durumda. Ordusunda yaptığı kesintiler ile İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana sürdürdüğü iki ordu iki savaş doktrinini terk eden Amerika, dış politika olarak da ekonominin ve ticaretin merkezinin kaymaya başladığı Asya-Pasifik bölgesine daha fazla yoğunlaşmış durumda. Ancak içinde bulunduğu ekonomik koşullar Amerika’nın bu dönüşümü gerçekleştirirken diğer bölgelerdeki askerî ve siyasî varlığından fedakârlık yapmasını gerektiriyor. Ortadoğu’da başta Irak olmak üzere son on senedir girişmiş olduğu askerî faaliyetleri artık büyük bir zaman kaybı olarak gören Amerika için kendisini -ekonomik çıkar ve ulusal güvenliğini tehdit etmediği sürece- yeniden Ortadoğu’daki sorunlara dâhil edecek ve zaman, para ve enerji kaybına sebep olacak tüm meseleler kaçınılması gereken unsurlar arasında yer alıyor.

ABD YENİDEN ORTADOĞU’YA DÖNER Mİ?

Yukarıdaki stratejik ve askerî dönüşümü yaşayan Amerika ile Brzezinski’nin ifadesiyle bu dönüşümden zararlı çıkacak ülkeler arasında yer alan İsrail arasında yaşanan en önemli sorunlar başında İran’ın nükleer programı ile ne şekilde mücadele edileceği konusu geliyor. Her ne kadar Amerika İran konusunda sert ve taviz vermez tavrını sürdürse de meselenin yeni bir askerî müdahale ve daha da önemlisi dış politik dikkat dağılımı yaşanmadan masrafsız ve zayiatsız çözülmesini tercih ediyor. İsrail hükümeti için ise İran varoluşsal bir problem oluşturuyor. Sorunun bir an önce gerekirse askerî müdahale ile çözümlenmesi Netanyahu’nun şimdiye kadar yarı blöf yarı ciddi sürekli gündeme getirdiği bir konu oldu. Amerika’daki seçimlerin hemen öncesinde Amerikan televizyonlarında boy gösterip dolaylı olarak Obama’yı eleştirmesinin temelinde de bu mesele yatıyordu. İran konusu önümüzdeki dönemde de ikili ilişkilerde önceliğini koruyacak. İstihbarat ve gizli operasyon konusunda şimdiye kadar sürdürülen işbirliği bu dönemde de devam ederken Amerika aynı zamanda İsrail’in İran’a yapacağı prematüre bir saldırı sonrasında bölgedeki çatışmaya dâhil olma riskini de ortadan kaldırmaya çalışacak.

Ortadoğu barış süreci konusunda yaşanan görüş ayrılığı da iki ülkenin ilişkilerindeki bir başka sorunlu alan olmaya devam edecek. 11 Eylül sonrası dünya ve Arap Baharı sonrası Ortadoğu’da Amerika için barış sürecinin başarıyla tamamlanması özel önem taşıyor. Öncelikle bölgede istikrarın sağlanmasında kilit bir rol oynamasının yanında her sene Ortadoğu’da kamu diplomasisine milyarlarca dolar harcayan Amerika için barış sürecinin mimarı olabilmek bölgede Amerika’ya karşı olan tutumun yumuşaması açısından da hayati öneme sahip. Belki de hepsinden önemlisi daha önce Amerikalı en üst düzey askerî yetkililer tarafından dile getirildiği gibi İsrail-Filistin meselesi bir yandan Amerika’nın bölgedeki müttefikleriyle işbirliğini zayıflatırken öte yandan da bölgedeki genç nüfusun radikalleşmesine sebep olarak Amerika’nın güvenliğini tehdit ediyor. Dahası Obama yönetimine göre Netanyahu’nun politikaları aynı zamanda İsrail’i bölgede tecrit ederek kendi güvenliğinin tehlikeye girmesine sebep oluyor. İsrail yönetimi ise her ne kadar Netanyahu iki devletli çözüm fikrini dile getirmiş olsa da özellikle yerleşimler konusunda taviz vermeye yanaşmıyor. Daha önce Obama ile Netanyahu arasında yaşanan 1967 sınırları ile ilgili polemik ve Başkan Yardımcısı Biden’ın İsrail gezisi sırasında yaşanan yerleşimler ile ilgili diplomatik kriz bu mesele konusunda iki ülkenin ortak bir paydada buluşmasının önümüzdeki dönemde de zorlaşacağını ortaya koyuyor. uluslararası platformlarda İsrail’e verilecek desteğin Amerika’nın bölgesel çıkarlarını ne şekilde etkileyeceği bundan sonra daha dikkatli bir şekilde gözden geçirilmeye başlanabilir. Bölgede Arap Baharı sonrasında yıkılan rejimler, dönüşüme uğrayan iç politika ve dış politika ilişkisi, ortaya çıkan kamuoyu etkisi ve yeniden şekillenmeye başlayan bölgesel ilişkiler konusunda İsrail ile Amerika farklı pozisyonlarda bulunuyorlar. Amerika’nın artık Ortadoğu’da bölgesel aktörlerle işbirliği içinde hareket etmeye çalışıyor olmasına karşılık İsrail’in bölgedeki ülkelerle ilişkilerinin pek parlak olmaması bundan sonra Amerika İsrail ilişkilerinde önemli bir etken olacaktır. Bölgede artık geri döndürülemeyecek bir şekilde değişen dengeler ve yeni bölgesel gerçekler bu yeni Ortadoğu’da Amerikan İsrail ilişkilerini yeniden tanımlanmak zorunda bırakabilir.

Zaman, (24.01.2013)